Artık Kartlar Açık!

20 Nisan 2014 Pazar

Karar vermiştim, politik atmosferden uzak duracaktım ama olmuyor. Neyse ki, artık kimin ne istediği çok açık ve seçik ortada. Karagöz-Hacivat oyununa dönen Gül- Erdoğan çekişmesinden söz etmiyorum. Ama bu oyunu iyi bildikleri ortada. Bütün haber kanallarında “Gül şunu” dedi, “Erdoğan bunu” dedi. Yani koskoca ülke ilkel bir oyuna odaklanmış durumda. Biz seyrededuralım, bu arada, bir ara ivme kaybeden “Türkiye İçin Ilımlı İslam Projesi” yeniden tüm hızıyla sahnede. Üstelik yurtdışı destekli.
Öyle ki, Müslüman ülkeler arasında sadece Türkiye’de kutlanan ve ne olduğu pek anlaşılmayan Kutlu Doğum haftası için yarışan sosyal demokrat belediyeler gördük.
“Tek eksiğim buydu” diyerek başını bağlayan rektörler gördük. Bu sayın rektör seçimlerde üçüncü sıradaydı ama bisiklete binerek pek bir demokrat görünmeye çalışan Cumhurbaşkanımız onu rektör tayin etti.
Hepimiz sözüm ona ülkede hâlâ bir demokrasi varmış gibi davranırken atı alan Üsküdar’ı geçti. Ve artık AKP ve özellikle de Başbakan ihtiraslarını gizleme gereğini duymuyor. O bir İslam halifesi!
Belki de bu iyi bir şey. Kim nedir, artık açık saçık belli olmaya başladı. Takıyyelere, sözü dolandırmalara artık gerek duyulmuyor.
Bu arada Kürt siyaseti de “halkların kardeşliği” sözünden iyice uzaklaşıp “Kürtlerin kardeşliği” temasına uygun hareket etmeye başladı. Bunun en belirgin örneği Meclis’te ancak faşist ülkelerde olabilecek MİT Yasası geçerken yaşandı. En şık Kürt milletvekili, “hep Armani giyen” Sırrı Sakık, aynen şöyle dedi: “MİT görevlerini üstlenmişse ve saldırıya maruz kalıyorsa, biz buna seyirci kalamayız! Bir yıldır çatışmasızlık süreci yaşanıyorsa ve burada MİT’in bir katkısı varsa bundan mutluluk duyarız. Ben burada Hakan Fidan ve ekibini kutluyorum.” Rastlantı Sırrı Sakık heyecanlı bir biçimde bu sözlerle MİT’i savunurken savunmak da ne, MİT’e övgüler yağdırırken televizyonum açıktı ve donup kaldım. Birden aklıma iki yıl önce Diyarbakır’da Nevruz töreninde rastladığım anababa geldi. Çocuklarını dağlara gömmüşlerdi. Sonra Gaziantep’te bir anneden dinlediğim hikâyeyi düşündüm. Kızı dağlardan inmişti ama artık hiçbir şey yapamıyordu, ona yemeğini kardeşleri yediriyordu. Ardından hemen katliam sonrası gittiğim Uludere’deki (Roboski) anaların acılı yüzleri gelip beni buldu. Ve Armani kostümlü Kürt milletvekili MİT’e teşekkür ediyordu. Ya yolunu şaşırmıştı ya da AKP’ye yalakalık yapıyordu. Tamam kardeşim sen bize özerklik tanı, biz de seni kayıtsız şartsız her alanda destekleyelim. Hatta yüzlerce faili meçhulü de unutalım.
Gerçekten artık zamanı geldi. Biraz şu özerklik meselesini açalım. Doğrusu ben bölgeye siyasal ve fiziki özerklik verilmesinden yanayım. Zaten, bölgede bu durum söz konusu. Sadece adı konacak. Diyarbakır Belediye Başkanlığı’na seçilen Gültan Kışanak, elinin kolunun bağlı olduğunu söylüyor. Bu bütün belediyeler için de geçerli. Atanmış valilerin yetkileri seçilmiş belediye başkanlarıyla çelişiyor. Belediye başkanları seçildikten sonra adeta devletin bir elemanı gibi çalışmak zorunda kalıyorlar.
Belediyelere özerklik verelim. Ve biz de seçtiğimiz başkanların şu mazeretlerini dinlemeyelim. Orası “Çevre Bakanlığı’na” ait, burası “Kültür Bakanlığı’na” ait, ben hiçbir şey yapamam.
Bu arada Gültan Kışanak, Diyarbakır petrolünden pay almaları gerektiğini söyledi. Ve yıllarca Diyarbakır bölgesinde üretilen enerjinin batı bölgelerinde tüketildiğini söyledi. Gültan Hanım pay istemekte hakkı olabilir ama şunu unutuyor, batıda üretilen artı değerin büyük bir kısmı da doğuya teşvik olarak gidiyor. Enerji Bakanı bu isteğe şiddetle karşı çıktı.“Olmaz!” Bence asıl mücadele şimdi başlıyor.
Neyse ki, artık açık konuşmaya başladık. Bu son derece olumlu bir gelişme, çünkü “insanlar kendi dilini konuşmak istiyorlar” ya da “inanç en kutsal insan hakkıdır” gibi yuvarlak sözlerin zamanı geçti. Artık herkes kartını açık oynuyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları