Tartışmayan toplum, gerçeğe ve doğruya ulaşamaz

08 Kasım 2016 Salı

Dünkü yazımın sonunda, “öfkeli siyasi yazılar yerine, bugünkü durumu anlamanın köklerine devam” demiştim. Buna ihtiyacımız var ve iki bilge Doğan Kuban ve Bozkurt Güvenç’in geçen cumartesi konferansları bize epey ipucu veriyor. Dün Kuban, “Bugünkü sorunlarımızın temelinde Osmanlı’dan bize cahil bir toplumun miras olarak kalması yatıyor” diyordu. Buna bazı eleştiriler gelmedi değil. Dahası, bir Osmanlı kahve sakini bile sizlerden daha bilgiliydi gibi acayip bilimsel bilgiler (!) iletildi! Tabii, geçmişimizi kötülemeyelim benimseyelim, toplumsal yarılma ve şizofrenik toplum olmayalım diyenler cabası. Tartışamazsak, doğruyu nasıl ortaya çıkarırız, yoksa gerçek nedir ile ilgilenmiyor muyuz?

Evet gerçekle ilgilenmiyoruz

Kendi siyasi programımıza, nefretimize, ideolojimize göre bir tarih yazabiliyoruz. Ortaya güçlünün, ideolojinin dayattığı bir tarih çıkıyor. Çarpık çurpuk, iler tutar yanı olmayan... Bugün yapılmak istendiği gibi! Kuban, bu konuda dedi ki: tarih, uygarca tartışarak ve gerçekleri ortaya çıkarmak amacıyla araştırılır ve yazılır. Bizde tartışma yok, etkileşim, arayış yok, dayatma var sadece; bu nedenle de doğru düzgün tarih yok. Tarihimizi bizden çok Avrupalılar yazdı. Osmanlı’da vakanüvisler vardı, tarihçi yoktu. “Yakın Geçmişe Saygı” temalı konferansta, Kuban’ın konuya yaklaşımı şöyle: Kendini uygar bilen, sanan, gören insan, geçmişiyle düzgün, saygılı ve doğru ilişki kurabilendir, tıpkı anası babasıyla kurduğu saygın ilişki gibi. Saygı soyut bir kavramdır. İnsan sevdiklerine, yakınlarına saygı duyar. Her gün şehitler uğurlanıyor, merasimler yapılıyor. Ama anavatanı kurtarmak, kurmak için gözünü kırpmadan canını feda eden yüz binler var ve saygın toplum kimliğinizin en önemli göstergesidir; bu insanları bir arada tutan ortak değerdir. Çanakkale Savaşı’nı melekler kazandı diye ortalıkta dolaşırsanız, bu değeri yok edersiniz, birlik kalmaz.

İstanbul’un fethinden sonra, Avrupa ortaçağının biterken İslam ortaçağının başladığı saptamasına!

İslam dünyasında parçalanmışlık

Toplumda tabii ki farklı görüşler olacaktır. İyi de kötü de. Bu ying-yang bütünlüğünü ilk keşfeden Çinlilerdir. Bugün Çin Amerikalıları geçiyor! İyi ve kötü birliktedir, bazen biri bazen diğeri ağır basar. Bazen toplumsal düzenlerin tıkır tıkır işlediği durumlar da ortaya çıkar, olağanüstü uyum ve düzen de iyi değildir, Hitler Almanyası’nı anımsayın... Kuban, şüphesiz döner dolaşır ve İslam dünyasının içinde bulunduğu savaş, parçalanmışlık ve sefaleti göze sokar. Bu temel sorunumuzdur. Bu dünyanın hiçbirinde demokrasi, bilim ve teknolojide büyük öne çıkışlar, hak ve özgürlükler yoktur veya büyük eksiklikler içindedir... Kuban, Batı egemenliğinin bu dünyayı parçalanmışlık, savaş içinde tuttuğunu, birbirine kırdırma politikaları izlediğini söyler durur hep. Pazar egemenliği ve sömürüsü olayı... Daha çok şey var, ama Bozkurt Hoca’nın konuşmasına geleceğim perşembe yazımda...

İstanbul’un fethinden sonra, Avrupa ortaçağının biterken İslam ortaçağının başladığı saptamasına!

Önemli bir kitap:

Meslektaşım, Hürriyet yazarı Fikret Bilâ’nın ilginç araştırmasını anımsatmak isterim: İdeolojik Kodlarıyla Kâğıt Üstündeki PKK. Bilâ, konuya çok nesnel yaklaşıyor. Öcalan’ın liderliğindeki PKK’nin ideolojik serüvenini, kurmak istediği toplumsal düzeni ve KCK’nin dört ülkedeki Kürt varlığını birleştirmek amaçlı bir devlet örgütlenmesi olduğunu, belgelerle ve karşılaştırmalarla gösteriyor. Öcalan’ın, Marksizm- Leninizm ideolojisinden bugün vardığı “komünalizm” toplumsal düzeni teorisinin babası Amerikalı düşünür Bookchin olduğunu belirtirken, PKK ile arasındaki yazışmaları da yayımlıyor. Bookchin’in “Toplumsal Ekoloji, Komünalizm ve Konfederalizm” öğretisinin Öcalan’a yol gösterdiğini ama katı hiyerarşik disiplin ve yapısıyla da, bu tezlere ters düştüğünü gösteriyor. Doğan Kitap’tan çıkan kitabı bilgilenerek okudum. Olayı bütünüyle anlamak için...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları