Özgür Mumcu

Trump’ın zaferi

10 Kasım 2016 Perşembe

Bu köşede ilk yayımlanan yazı Macaristan başbakanı Viktor Orban hakkındaydı. Yeni otoriter rejimlerden bahsediyor ve ülkemizdeki rejimle benzerliklerin altını çiziyordum. Orban, bildiğimiz anlamda demokrasinin çöktüğünü söylüyor ve aralarında Türkiye’nin de olduğu bazı ülkeleri “özgürlükçü olmayan demokrasi” olarak örnek aldığını söylüyordu.
Bir süredir dünyayı saran sağ popülist dalga başına tacını giydi. Donald Trump, ABD’nin yeni başkanı. Dünyanın bütün aşırı sağcılarında bir bayram havası. Irkçı Klu Klux Klan memnun, Almanya’daki Neonaziler ellerini çırpıyor. Fransa’da gözünü başkanlığa dikmiş Marine Le Pen’in Milli Cephe Partisi “Onların dünyası yıkılıyor, bizim dünyamız kuruluyor” diye gözdağı veriyor. Avusturya’nın, Hollanda’nın oyları yükselen aşırı sağcı partileri ardı ardına kutlama mesajları yayımlarken yazının başında sözü geçen Orban, Trump’ın başkanlığını “şahane bir haber” ve demokrasinin zaferi diye kutsamakta.
Memlekette ise hisler karışık. İktidar yanlısı yorumcuların çoğu Trump’ı destekliyordu. ABD’ye Müslümanları sokmayacağını söyleyen, seçmen tabanının önemli bir kısmı İslam düşmanı olan ABD’nin yeni başkanına duyulan muhabbet ilginç.
Henüz adayken “muhtemelen kazanamaz” diye Trump’a verip veriştiren, İstanbul’daki Trump kulelerinin adının değiştirilmesini talep eden Erdoğan ise temkinli bir açıklama yaptı. Ancak reisçi kalemlerin coşkusuna bakılırsa, siyasal İslamcı iktidar, İslamofobiyle oy toplayan Trump’la sarmaş dolaş olmaya çabalayacak.
Aslında pek de şaşırtıcı değil. Mesela Erbakan’ın, Fransız Milli Cephe’nin kurucu başkanı ve Marine Le Pen’in babasıyla pek sıkı ilişkileri olduğu malum. Hatta Erbakan’ın Le Pen’i Altınoluk’ta ağırladığı da.
Popülizm, sistem karşıtlığı konularında Batı’nın İslam düşmanı aşırı sağı ile memleketimizin siyasal İslamcı politikacıları aynı çizgide. Düşman kardeşler. O sebeple düşmanlıklarını kolayca unutup kardeşleşebilecek iki akım.
Her ne kadar, “ABD’nin devlet politikaları başkanlarla değişmez” dense de Trump söz konusuyken bu saptama ne kadar geçerli olacak tartışmalı.
Radikal İslama karşı sert, Putin’le ahbaplığı savunan, Ortadoğu’da Kürtlerin öneminden dem vuran Trump’ın Ortadoğu politikaları Türkiye’ninkilerle uyuşur mu? Clinton’ın aksine, müdahaleci değil içe kapanmacı bir çizgi izlemesi de muhtemel yeni başkanın döneminde Ortadoğu’da yeni iktidar boşlukları doğar mı? ABD’deki Müslümanları ve diğer azınlıkları ne bekliyor?
Bunlar ve daha birçok soruyu aylar, yıllar boyunca tartışacağız. Ancak çıkarılacak bir ders var. Vaziyeti idare etmekten ibaret, dünyanın girdiği iktisadi ve toplumsal krizleri göz ardı eden merkez siyaset her yerde yenilgiye mahkûm.
İşe iyi tarafından bakalım. Mıymıntı merkez sol yerini yeni teknolojilerin üretim ilişkilerine etkisine kafa yoran, sınıfı ve kimlikleri birbirlerini boğdurmadan savunan kararlı ve devrimci yeni bir söyleme bırakmak zorunda.
Krizi fırsata çevirmeli. Trump’ın zaferini bir şok değil bir uyanış çağrısı olarak değerlendirmeli.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları