Hikmet Çetinkaya

Bizi duyun...

22 Kasım 2016 Salı

Eğer susarsan, sustukça sıra sana gelecek...
Kimi dini, siyasi otoritelerin, askeri darbelerin, faşizmin, nazizmin, Stalinizmin,12 Eylül’lerin yaptıkları budur.
Yüreğinizden kopan kanlı bir zeytin dalıdır.
O kopuş boyun eğmeyi getirir, insan olma bilincinizi alıp götürür, köleci bir toplum yaratır.
Gönüllü ya da gönülsüz itaat ve biatın özü budur.
İnsanlar ve halklar arasında korkunun ve korkunun ekininin bitip tükenmediğini anlatır İlhan Selçuk.
Çağdaş insan, düşmanlığın kaynağını, kökenini, gerekçesini, nedenlerini araştırıp bulan, körgüdülerine ve önyargılarına benliğini kaptırmayan kişidir.
Düşmanlığın kölesi olan ilkelleşir.
Daha önce İlhan Selçuk’un 90’lı yıllarda aktardığım yazısından bir bölümü aktarmak istiyorum.
İlhan Ağabey yazısında şöyle diyordu:
Son günlerde televizyonları izledikçe ve gazeteleri okudukça düşünüyorum:
- Ya Kürt olsaydım? Doğru düşünebilmek için bu tür zihin cimnastiği yararlıdır; kendini bir başkasının yerine koyacaksın, onun gibi düşünmeye çalışacaksın.
Kimdir o başkası?
Eşindir, çocuğundur, annendir, Türkiye’de yaşayan Rumdur, Araptır, Ermenidir, Türk’tür, Kürt’tür, patronundur, karşıt partinin lideridir, apartman görevlisidir, evinde çalışan gündelikçidir ya da bir başkasıdır.
Evet, ya Kürt olsaydım ne yapardım?
Ben de zaman zaman aynı soruyu sorardım kendi kendime?
Çok yakınım, canım ciğerim, kafa yoldaşım Kürt dostlarım, arkadaşlarım var; ama bir insan başka insana ne kadar sıcak olursa olsun, yüreğinde küllenen ateşi bilebilir mi?
Bağnazlık ve şovenizm, herkesin belleğinin bir köşesinde közlenir; sonra bir gün eşelenince ortaya çıkar.

***

Uzun bir yazı...
Özetleyerek sürdürüyorum:
Düşünüyorum:
- Ya Kürt olsaydım?
1991 yılında Kürt’ün yüreğini incitecek laftan sakınmalıyız.
Kimi zaman insan bilmeden bu işi yapar, bir söz, bir bakış, bir deyim, bir tutum, bilinçdışına taşmış bir eğilim, yaralı bir yüreği büsbütün dağlar.
Kendisini feleğin çarkından geçmiş sanan politikacıya bu sorun belki romantik gelebilir; siyasette duyguya yer olmadığı söylenir; insancıllığa bıyık altından gülünür...
Yanılgıdır.
Üstelik Anadolu’da köyde, kasabada, mahallede, kapı komşu, yan yana, iç içe yaşayan Türkler ve Kürtler arasına her gün taş üstüne taş koyarak duvar örmeye çabalayanlar var; bu işi yurtseverlik uğruna yaptıklarını sanıyorlar.
Çok yanlış.
Anadolu’yu yurt belleyen insanların benliklerine düşmanlık tohumları serpmek, emperyalizmin oyununa gelmek demektir; bunun için herkes lafını söylerken dokuz kez yutkunmalı, düşünmeli, düşüncesini tartmalı.
Ortadoğu’da halkların birbirinin boğazına sarılmasıyla akacak kandan büyük yarar sağlayacak uluslararası tekeller, holdingler, şirketler gözlerini açmış bekliyorlar; Anadolu’da her çatışma, onların bilançolarına kâr olarak yazılacaktır.
Hiç kimsenin her Kürt yurttaşımızı potansiyel terörist olarak görmeye hakkı yoktur. Elbet PKK bir terör örgütüdür.
Çözüm Türklerin, Kürtlerin, Süryanilerin, Lazların, Çerkeslerin, Sünnilerin, Alevilerin barış içinde yaşamalarını sağlamadan geçer. Çözüm yeri Gazi TBMM’nin çatısı altından çıkar...

***

Başa dönersek...
Bırakalım düşmanlık duygusunu, çağdaş birey olalım; baskıya, otoriteye, terörün her türlüsüne karşı çıkalım, “terör nereden gelirse gelsin bir insanlık suçudur” diye var gücümüzle haykıralım.
Körgüdülere, önyargılara benliğimizi kaptırmadan çağdaş birey olalım...
Haydi gelin yaz ayının mavisi olalım denize düşen, seven, sevilen... Sahraya düşen bir suskunluğun içinde sesimizi duyuralım insanlara...
Yurttaşların sesine kulak verin halkın vekilleri:
“.....Sizler, halkı sindirmek, özgürlükleri yok etmek için değil, biz yurttaşları barış, güven, huzur içinde yaşatmak için seçildiniz.
Bilin ki bu gidişe rızamız değil itirazımız var.
Bizi duyun!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları