Aslı Aydıntaşbaş

Bu ülke bu yazılımla gitmez

01 Aralık 2016 Perşembe

Adana Aladağ’daki bir kız öğrenci yurdunda çıkan yangın sonrasında birbirine sarılı halde bulunan kız öğrencilerin cesetleri, memleketin yıkım ve üst üste gelen facialar karşısındaki çaresizliğinin de sembolü oldu.
Bu kaçıncı kaza, kaçıncı maden göçüğü, kaçıncı yangın, kaçıncı dram? Terör, IŞİD, iç çatışma, Türk-Kürt gerilimi, tutuklamalar, gözaltılar yetmezmiş gibi, bir de sürekli ‘kader’ denilen ve aslında insan beceriksizliğinden başka bir şey olmayan bir vasatlığa teslim oluyoruz. İsyan ediyoruz, bağırıyoruz, ‘Bu da oldu!’ diyoruz ve sonra yine hayatlarımıza devam ediyoruz.
Öfkeliyiz. Ben de öfkeliyim. Ama sizi şaşırtmak pahasına söyleyeceğim; beni, bu öğrenci yurdunun bir tarikata ait olması ilgilendirmiyor. Tarikatlar, beğenmeseniz de mevcut iktidar ve yarattığı sosyolojinin bir gerçeği. Birini kapatıp diğerine yol veriyorlar.
Beni bu facianın ardından asıl ilgilendiren, devletin bu yurtta denetim yapıp yapmadığı, bu tarikatın bu yurdu açarken kendini ailelere ve kamuya ne ölçüde şeffaf yansıttığı, hesap verilebilir olup olmadığı ve en önemlisi, neden yetersiz insanların istihdam edildiği...
Farkında mısınız? Toplum ve devletin kesiştiği her noktada, vasatın altında, ‘yetersiz’ insanlar istihdam ediliyor. Sadece yurt müdürü değil, bürokratı, rektörü, maden müfettişi, savcısı, müsteşarı, valisi, hep aynı yetersizlikte... Nedenlerini iyi kötü hepimiz biliyoruz.
Dün yangından birkaç saat sonra, devletin polisinin Türkiye’deki bütün çarpıklıkların üretim merkezi haline gelen ÖSYM’yi basıyor olması, hazin bir tesadüf. ÖSYM dediğimiz yer, ezbere dayalı ve istikrarlı olarak dünya ortalamalarının altında bir eğitim sisteminin devamını sağlayan yegâne kurum. Karşı karşıya kaldığımız bu vasatlık dükalığının kurgulandığı yer. ÖSYM dediğimiz yer, aynı zamanda sınav sistemi sayesinde kamuya eleman devşiren, yani yukarıda saydığım yurt müdürünün, rektörün, maden müfettişinin, valinin, savcının çıktığı yer.
Artık ‘birey olmak’ gibi çağdaşlaşma ve modernleşme kavramlarını geçtik; yukarıda anlattığımız bu sistem, yeterli formasyonda insan da üretemiyor. Sadece yurt müdüründe değil, doktorda da, elektrikçide de, hâkimde de çuvallıyor. Kamuda istihdam ettiğiniz insanlar, ÖSYM sisteminin getirdiği bu eğitim kümesinden çıkıyor.
Aslında vatandaşın, adına ‘Devlet’ denen ve hayatın her alanında kendi kendine yürüyen bu vasatlık karşısında beklentileri fazla da yüksek değil. Vergi veriyor, istihdam istiyor ve denetim istiyor. İnsanlar çaresiz. Kızlarını o yurda göndermeseler, gönderebilecekleri bir yer yok.
İşin berbat yanı, zinciri kırmak mümkün değil. O vasatlık sistemi içinde atılan her adım, kazanılan her KPSS puanı, bulunan her iş o berbat sistemin devamını sağlıyor.
Bu facia ne ilk, ne de son olacak. Bu tarz kazalar, birbirine bağlı zincirleme bir felaketler sistemi olarak devam ediyor. Her zaman bir köşesinde ‘Devlet’ var. Devlet denetim yapmamış; devlet atamış; devlet hesap sormamış; devlet yol vermiş. Cemaat yurtları, ÖSYM’ler, eğitimde cepheleşme, ideolojik takıntılar derken ortaya çıkan, tüm çıplaklığıyla bir çöküş tablosu. Ulusların düşüşü, işte böyle oluyor. İçten içe çürüyerek.
Hadi artık açıkça konuşalım: Bu yeni yazılım, kötü. Bizlere vaat ettiği hiçbir şey yok. Türkiye’ye vasatlık dışında bir hediyesi yok. Bizler, o beğenmediğimiz eski yazılım sayesinde ayaktayız. Arada bir iyi bir şeyler oluyorsa, o beğenmediğimiz eski yazılım sayesinde oluyor.
Belki de bu yüzden, yıllardır tanıdığım bütün anti-Kemalistler Atatürk bazı konularda haklıymış’ diye sayıklar oldu. Aradan neredeyse bir asır geçti, yerine adam gibi bir şey koyulamadı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları