Hikmet Çetinkaya

Alev kapanı...

03 Aralık 2016 Cumartesi

Sesimiz soluğumuz kesilmiş, ölümler, katliamlar vız geliyor bize...
Ölüm ve hayat arasında acılar yumağının içindeyiz toplum olarak.
Sanki yangın yerinde yaşıyoruz, ölümlerle çoğalıyoruz.
Düşlerimiz paramparça, öfkeliyiz, hüzünlüyüz...
Ülkemin pek çok yerinde tarikat yurtlarına öncelik tanınıyor, bir tarikat gidiyor bir başkası yerini dolduruyor.
Benim canım ülkemde tarikatlara yol veriliyor, korunup kollanıyorlar.
Adana’nın Aladağ ilçesindeki kız öğrenci yurdu Süleymancıların.
10 kız öğrenci, 1 çocuk, 1 eğitmen toplam 12 can elektrik kontağından kaynaklanan yangın nedeniyle cayır cayır yanarak can verdi gözlerimizin önünde.
22 öğrenci yaralandı...
Neden çıktı yangın? Denetlenmedi, önlem alınmadı, önemsenmedi.
Yaşadığımız topraklar kana doymuyor. Mayınlı tuzaklar kuruluyor Mehmetler ölüyor. Bu kez pusu Aladağ’da kız çocuklarına kuruldu; onlar yandı göz göre göre, kül oldu.
Bilirkişi raporuna göre yangın merdiveninin kapısı PVC ve kapı kolu olmadığı için açılmadı. Çatı ve duvarları ahşap olan yurt binasının içinin halı kaplı olması yangının büyümesine neden oldu.
Cayır cayır yandı çocuklarımız...
Televizyon ekranlarındaki görüntüler içimi yakıyor benim de...
Canımı acıtıyor canımı...
Yoksul ailelerin çocukları onlar. Ülkenin dört bir yanında kaç tarikat yurdu vardır böyle önemsenmeyen, denetlenmeyen ve önlem alınmayan.
Kaç çocuğumuz tarikatlara teslim edilimiştir laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye’de.
Ben o görüntülerde, insanların gözlerinin büyüdüğünü, ellerinin titrediğini, hıçkıra hıçkıra ağladığını görüyorum.

***

Biz neden bu tür ölümlere, acılara alıştırıldık? Niçin sesimiz, soluğumuz çıkmıyor bizlerin?
Devlet otoyol, köprü yapıyor ama öğrenci yurtları yapmıyor...
Niye böyle ölümler karşısında “kader” diyenlere, “ne kaderi, ihmal var ihmal” diye tepki koymuyoruz?
Faciada hayatlarını yitiren çocuklarımızın cansız bedenleri birbirlerine sarılı halde bulunurken o çığlıkları duyuyor musunuz sizde!
Söyleyin kader mi, ihmal mi?
2008 yılında Konya’da 19 kızımız ellerinde Kuran ile namaz kılarken cayır cayır yanıp kömür oldular.
2011’in karlı bir kış gününde Roboski’de kaçakçı çocukların üzerine kar değil, savaş uçaklarının bombaları düşüyordu anımsadınız mı?
Dünya değişiyor, zaman akıp gidiyor...
O yurtları, öğrenci evlerini ilk açanlar FETÖ çetesi ve Süleymancılardır...
Oralarda başlar eğitim, oralarda yetiştirilir o çocuklarımız. Kimi polis, kimi savcı, yargıç, kimi asker olur. Devletin en duyarlı kurumlarında sinsice örgütlenme yapılır.
40 yıldır sağ iktidarlar, neredeyse tüm siyasal erk, oy uğruna onların önünü açar...
İş işten geçmiştir...
15/16 Temmuz kanlı darbe kalkışması, halkın Meclis’inin bombalanması, köprüdeki tanklar...
İnsanlarımızın ayırdına nedense pek varamadığı demokrasi bilinci...
Tankların üzerine çıkan, paletlerinin altına yatan, ellerinde ayyıldızlı bayrağımız olan gençlerimiz.
Açlığı, yokluğu, felaketi, acıyı kendi düşlerimizde yok edebilir miyiz güneşi, havayı, suyu çağırarak?
Belki suskunluğumuz bu yüzden...
Yaşamı kucaklamak, umutlarımızı yitirmemek!
Bunu başarabilir miyiz?

***

O zaman biraz düşünelim...
Soma’yı anımsayalım, Ermenek’i.
Aladağ’da devletin yurdu yıkıldığı için, Süleymancıların olduğu söylenen bu yurt kiralanmış Milli Eğitim tarafından...
Denetlenmemiş, önemsenmemiş, çocuklarımız elektrik kontağından çıkan yangın sonucu cayır cayır yanmış, 22’si yaralanmış.
Boş sözlerdir “kimse bu olay üzerinden siyaset yapmasın” demek.
Boş sözler!
Ah benim acılı, hüzünlü memleketim...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları