Bu kriz ‘Reis’i bitirir mi?

04 Aralık 2016 Pazar

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) perşembe günü Ankara’da gerçekleşen Yüksek İstişare Konseyi toplantısı doların alıp başını gittiği, Merkez Bankası döviz rezervlerinin hızla eridiği bir döneme rastladı.
Kanımca bundan böyle “kriz tehlikesi”nden söz etmek doğru değil, çünkü kriz artık risk olmaktan çıkmış, içinde yaşanılan bir olgu haline gelmiştir.
Bu koşullar içinde, hâlâ bazı umutlar beslemek, 50 katlı bir binadan aşağı düşen birinin “henüz 27. kattayım, daha gün doğmadan neler doğar” umuduna sarılması kadar abestir.
Sürekli dış desteğe ihtiyaç duyan ekonomimizin dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda daha uzun süre ayakta durması imkânsızdır.
Türkiye açısından ortamın, toplantıdaki konuşmasında sıcak mesajlar veren Başbakan’ın iddia ettiği gibi, Trump’ın göreve fiilen başlayacağı 20 Ocak’tan sonra değişmesini beklemeyi haklı kılacak herhangi bir emare olduğu da söylenemez.
Doların her yerde yükseldiği, değer kaybına uğrayan tek paranın Türk Lirası olmadığı da bir gerçek.
Ancak TL’nin en fazla kayba uğrayan para birimi olduğunu da görmezden gelemeyiz.

***

Bu durumda, krizin bu boyutta olmasının sorumlusunun iktidar olduğu açıktır. İktidarın sorumluluğu, sağlıklı bir ekonomik işleyişin ihtiyaç duyduğu güven ve istikrar ortamını sağlayamamaktan kaynaklanıyor.
Yargı bağımsızlığının bulunmadığı, mülkiyet hakkının tehlikede olduğu rejimler kapitalist sistemin talep ettiği istikrar ve güveni sağlayamazlar.
Yargının bütünüyle yürütmenin başına bağlı olduğu günümüz Türkiyesi’nde kapitalist ekonominin ihtiyaç duyduğu güvenceler zaten yoktu. 15 Temmuz’dan itibaren, keyfiliğin yasal kılıfı olmaktan başka bir anlam taşımayan OHAL ile durum daha da vahimleşmiştir.
Son olarak çıkarılan bir KHK ile şirketlere kayyım tayini ve TMSF’nin el koyması için yargı kararı zorunluluğu da kaldırılmış, durum müsaderenin yasaklandığı 1839 öncesi koşullarını çağrıştırır bir hal almıştır.
Sermayenin tarih içinde, temel hak ve özgürlükler ile demokrasi savunuculuğunun şampiyonu olmadığı, zaman zaman faşizmin itici gücü rolünü üslendiği yadsınamaz. Ama, aynı sermayenin baskının, mülkiyet hakkını da tehdide başladığı ve keyfiliğin serbest piyasa koşullarını da engellediği ortamlardan kaçtığı da bir gerçektir.
Azgelişmiş üçüncü dünya diktatörlükleri gibi “ılımlı İslam!”cı Reis rejimi de bu nitelikte olduğundan, TÜSİAD’ın tepkisini çekmesi doğaldır.
Burada soru Reis rejiminin yapısının, TÜSİAD İstişare Konseyi Toplantısı’nda dile getirilen demokrasi taleplerini yerine getirmeye ne derece elverişli olduğudur.
Yaşananlar, bu konuda iyimser olmaya mânidir.

***

Bu durumda iç ve dış sermayenin tepkilerinin artması, bırakın ihtiyaç duyulan dış kaynağın bulunmasını bir yana, kaçışların hızlanması ve krizin derinleşmesi en büyük olasılıktır.
Peki, bu gelişmeler, Reis rejimini bitirir mi?
Bu soruyu acul ve kesin bir “evet”le yanıtlamak büyük yanlış olur.
Her şeyden önce, bu iktidar döneminde çok görülen kaynağı belli olmayan sermaye girişlerinin yine olup olmayacağı, olursa ne boyutta kalacağı bilinmeden bir öngörüde bulunmak yanlıştır.
Ekonomik krizin, tek başına, kendiliğinden totaliter rejimi yıkacağını düşünmek, tarihin bize öğrettikleriyle çelişen, temelsiz bir iyimserliktir.
Ekonomik krizin bizatihi kendisi, baskı rejiminin otomatik olarak ortadan kalkması değil, baskının daha da artması sonucunu doğurabilir. Hatta totaliter yapının başının devrilmesinden sonraki dönemde doğacak kaosun önceki dönemi aratması da olasılık dışı değildir.
Kronikleşmiş totaliter rejimlerin aşılması yapısal düzenlemelerle mümkündür.
Bu da ekonomik krizin kendiliğinden tek başına sağlayacağı bir gelişme olmadığına göre, krize bel bağlamanın bir umar olmadığı ortadadır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları