Öğrenci cinayetleri

07 Aralık 2016 Çarşamba

Bu yazıyı yazarken bir yandan da televizyondan canlı olarak verilen Adana-Aladağ ilçesine bağlı Köprücük köyünde altı çocuk için düzenlenen cenaze törenini izlemeye çalışıyordum. Fakat cenaze namazı bir türlü başlayamıyordu çünkü Adana’dan konvoyla yola çıkan cenaze sahiplerinin bazılarının araçları çamura saplandığı için henüz Köprücük’e ulaşamamışlar; onlar bekleniyordu. Köyde okul olmadığı için çocuklarının okumasını isteyen aileler onları Aladağ’a getirip Süleymancılar cemaatinin yurduna teslim etmişler.
Bilindiği gibi 2012-2013 ders yılından itibaren Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde 17 bin köy okulu kapatılarak taşımalı eğitime geçildi. Köprücük köyü gibi yolu kış aylarında kardan çamurdan geçit vermeyen yerleşim yerlerinde bu sistem uygulanamıyor. Tek çare çocukları daha donanımlı merkezlere gönderip onlara başlarını sokacak bir barınak bulmak.
Bu durum başta Süleymancılar olmak üzere çeşitli tarikat ve cemaatlere alan açmış.
Türkiye genelinde Süleymancıların 1700 derneği ve öğrencilere yönelik 1300 yurt ve pansiyonu bulunduğu söyleniyor. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nün ifadesine göre Adana’da bulunan her on yurt ve pansiyondan sekizi Süleymancılara ait. Bunlar, bulundukları belde, ilçe ve ilin adını alarak “Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği”ne bağlı olarak çalışıyorlar.
On öğrencinin, dört yaşındaki bir çocuk ile bir eğitmenin yaşamlarına son veren Aladağ’daki yangın faciası, bu derneğe bağlı yurtlarda işlenen ilk toplu cinayet değil. 2008 yılında Konya-Taşkent’teki bir kız öğrenci yurdunda yaşanan gaz patlaması sonucunda 17 öğrenci yaşamlarını yitirmişti. Bu olayın ilginç, bir o kadar da acıklı olan yanı çocuklarını yitiren ailelerden biri dışında hiçbirinin şikâyetçi olmamasıydı. Açılan dava ise 8 yıldır sonuca varmadan sürüyor/sürdürülüyor.
Bakalım Aladağ cinayetinin devam sürecinde nelere tanık olacağız?
Merak ediyoruz çünkü süreç “talihsiz” başladı. Önce Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü, “Yangın merdivenine açılan kapılar kilitliydi” dedi. Ertesi gün Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak tam tersi bir açıklama yaptı: “Kapılar kilitli değildi” dedikten sonra Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın ifadesine dayanarak yurt binasının 2016 Haziran’ında denetimden geçtiğini, “herhangi bir eksik, kusur bulunmadığını” söyledi.
Sonra resmi bilirkişi raporu geldi. Raporda “yangın merdivenine açılan kapıların kapı kollarının bulunmadığı, dolayısıyla açılmalarının olanaksız olduğu; yangının çıkma nedeninin elektrik panosunun uyarı şalterinin işlevini yitirmesi olduğu; yangının hızla büyümesinin nedeninin merdiven boşluğundaki sentetik halı ve halının altındaki kimyasal yapıştırıcı ve binanın çatısının ahşap olması olduğu” belirtiliyordu.
Geçen haziranda binayı denetime gelen müfettişlerin tüm bu eksik ve kusurları görmemiş olmaları bir muammaydı!
Aladağ faciası geliyorum diyen bir katliamdı. Devlet, bu türden cinayetlere, katliamlara karşı etkili önlemler alacak mı? Doğrusu hiç umutlu değilim. Ortada verilen fakat yerine getirilmeyen o kadar çok söz var ki…
Biz yine de doğru bildiklerimizi söylemekten geri durmayalım. Öğrencilere barınma olanakları sağlamak devletin yükümlülüğündedir. Bu yükümlülüğü, her kim olursa olsun dinsel tarikat ve cemaatlere ihale etmek yanlış ve tehlikeli bir yoldur. 40 yıl müsamaha gösterilen, övülerek göklere çıkarılan Fethullah Cemaati 15 Temmuz gecesi tankıyla, topuyla, uçağıyla Fethullahçı Terör Örgütü olarak karşımıza çıkmış, kan dökmüştür.
En azından bundan ders alınmalıdır. Doğal ki sözümüz bir musibetten bin nasihat çıkarmasını bilenleredir.
Not: Bu yazı geçen hafta yazıldı, fakat teknik bir nedenden ötürü gazeteye ulaşmadı. Yitip gitsin istemediğimden gündemden düşmüş (!) olmasına karşın bu hafta yayımlanıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları