Kenize Murad’ın izindeyiz!

11 Aralık 2016 Pazar

Numan Kurtulmuş’un “Bağımsızlık, gâvura gâvur diyebilmektir” sözünün Tanzimat’la, dolayısıyla “Osmanlı modernleşmesi” ile gizli-saklı hesaplaşmayı da akla getiren çağrışımlarına değindiğimiz yazının dumanı hâlâ tüterken Osmanlı torunu Kenize Murad’ın “basın özgürlüğü”yle ilgili sözleri gündeme güm diye düştü.
Padişah 5. Murad’ın torunu Kenize Murad, Fransa’da başkanlığını yürüttüğü “France Turquie” Komitesi’nin edebiyatımızın bir pırlantası Oya Baydar’a ödül verdiği törende Cumhuriyet’e yönelik operasyonu da değerlendiren şu sözleri sarf etmiş:
“Gazetecinin ülkesinde neler olup bittiğini özgürce yazması gerekir. Demokratik ülkelerde yargı bağımsızlığı, gazeteci özgürlüğü, politika özgürlüğü her zaman olmak zorunda. Türkiye’de hapisteki gazeteci arkadaşlarımız için çok üzgünüm. Umarım Türkiye tekrar önceki yıllar gibi demokrasi yoluna dönerek ilerler.”

***

Aman Allah, ecdat yadigârının sözlerine bakar mısınız!
Bu kadarını “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde ecdadımızı yanlış tanıtanlar dahi yapmamıştır!..

***

Peki, bu sözlerin bir padişah torununun ağzından çıkacağını acaba rüyada görseler inanır mıydı neo-Osmanlıcı hülyalarla yatıp kalkan dinbaz iktidar sahipleri?..
Hayır, çünkü dindarlıkları sahte (o yüzden onlara “dinbaz” diyoruz) olduğu kadar, Osmanlıcılıkları da seraptır.
Kendi kendilerine “hayallendikleri” gibi bir Osmanlı yok.
“Yeni Türkiye”lerine ihtiyaç duydukları tarih inşası için “tarih- dışı” bir Osmanlı tasarımı peşindeler.
Hatta tarihten ve Osmanlı’dan bir “bugün” çıkarma çabasında da olmayıp kendi bugünlerinden hareketle bir tarih ve Osmanlı icat etme derdindeler.

***

Osmanlı’nın torununa gazete Cumhuriyet için yukarıdaki sözleri söyletense, Türkiye Cumhuriyeti’ni önceleyen Tanzimat ve Meşrutiyet’ler Osmanlı’sının acı acı tecrübe ettiği yüzyıllık modernleşmenin birikimi...
Elbette AKP dinbazlığı bunların da reddinden yana. Ama böyle yapıldığında Osmanlı diye elinizin altında kalacak olan, hepi- topu “bir” (rakamla 1) yüzyıllık bir dönemdir ki o zaman da 600 yıllık bir cihan imparatorluğundan dem vurmanız abes olur.
Çünkü güçlü merkezi otoriteye dayalı olarak iktisadi istikrar üretmiş düzen, 1550’lerden sonra bozulmaya başlar. Öyle ki 16’ncı yüzyılın sonlarından itibaren devlet ve toplum yapısında görülen değişmeler, sonuçları itibarıyla daha o dönemde çözülme ve bozulma olarak değerlendirilmiştir. Bu çerçevede dönemin bazı devlet adamları ve tarihçiler, ıslahat amacıyla “kanûn-ı kadîm” ya da “selâtin-i maziye” tabirleriyle ifade edilen ve Yavuz dönemi ile Kanuni’nin saltanatının ilk yarısına karşılık gelen bir “altın çağ”a dönüş düşüncesiyle ortaya çıkmışlardır. (Bu konuda kısa, öz bir değerli kaynak olarak bkz. Mehmet Öz, “Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları”, Dergâh Yayınları, 1997.)
Ama hayat, tüm dinamizmi ve değişimi ile hükmünü icra etmeyi sürdürmüştür. Ve “kanûn-ı kadîm”in ihyası (yeniden hayat bulması) fikri temelinde kendini gösteren anlayıştan “nizam-ı cedid”in tesisi (yeni bir düzenin kurulması) anlayışına dereceli gidiş, bizi 18 ve 19’uncu yüzyılların Osmanlı modernleşmesine çıkarmıştır.
Osmanlı’nın son iki yüzyılındaki bu yeni düzen arayışının ve “modernleşme çabası”nın bir sonucu Tanzimat, müteakip iki sonucu Meşrutiyet’ler ise nihai sonucu da Cumhuriyet’tir.

***

Cumhuriyet’in bir “kopuş” olduğunu ister olumlu ve destekleyici, isterse olumsuz ve reddiyeci yönde öne sürenler, aslında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin değişmeler kadar süreklilikleri de içerdiğini göz ardı ederler. Bunu laik-yenilikçi bir gözle yapmak söz konusu olduğu kadar şimdilerde fark ediyoruz ki dinbaz-gelenekçi bir gözle yapmak da mümkünmüş.
Hâlbuki Kenize Murad’ın sözleri, Osmanlı’yla Cumhuriyet arasında nasıl süreklilikler bulunduğuna işaret edecek bir mahiyet de taşıyor.
Cumhuriyet’i kuranlar kadar “modern” perspektife sahip bir sultanın torunu olan Murad, demokrasi ve basın özgürlüğü konusundaki sözleriyle “Osmanlıcı” geçinen dinbaz iktidarın antidemokratik ve totaliter tasarruflarını onların yüzüne vuruyor.
Osmanlı’yı tarihsel bağlamı içerisinde değerlendirenleri ve değerlendirecekleri hiç mi hiç şaşırtmaması gereken bir durum bu...
Ve Osmanlı’nın, dinbaz-totaliter neo-Osmanlıcılara bırakılamayacak kadar önemli olduğunu da düşündürmesi gereken bir örnek...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları