Seferberlik

23 Aralık 2016 Cuma

Önce tanımına bir bakalım: Seferberlik, ülke ve toplum olarak, başta askeri güç olmak üzere devletin tüm güç ve kaynaklarının, savaşın gereksinimlerini karşılayacak biçimde hazırlanması, toplanması, düzenlenmesi ve kullanılmasına ilişkin tüm faaliyetlerin uygulandığı, hak ve özgürlüklerin yasalarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı durumdur.
Cumhurbaşkanı’nın geçenlerde yaptığı “milli seferberlik” çağrısı yukarıdaki seferberlik tanımından farklıdır.
Cumhurbaşkanı’nın kast ettiği içerideki ve dışarıdan gelecek teröre ve teröristlere karşı toplum olarak teyakkuz durumunda bulunmak, terörizme karşı birlik ve beraberlik içinde dik durmak, savaşım vermektir.
Ne var ki Türkiye gibi toplumu siyasal, ideolojik olarak kutuplaşmış bir ülkede bu türden bir seferberlik kolay değildir.

***

Türkiye’deki kutuplaşmanın kaynakları etnik ve mezhepseldir. Bir terör örgütü olan PKK’nin söylem ve hedefleri bir yana bırakıldığında Kürt çoğunluğu ve Alevi toplumu anayasadan kaynaklanan eşit yurttaşlık haklarından yoksun bırakıldıkları düşüncesindedirler. Buna örnek olarak anadilde eğitim ve cemevlerinin ibadethane olarak tanınmaması sorunlarının devletçe çözülmemesi ya da çözülmek istenmemesi gösterilebilir.
Ulusal/toplumsal seferberliğin baş koşulu ülkedeki siyasal, ideolojik, etnik ve inançsal farklılıkların ön kabulüdür. Toplumdaki “birlik, beraberlik, kardeşlik” duygusunun ve bilincinin gelişip pekişmesi ancak böyle mümkündür.
İç ve dış terör tehdidinin panzehri temel hak ve özgürlüklerin alanlarını geliştirmek, demokrasiyi evrensel kural ve ölçülere göre kurup işletmektir.
Ülkemizde ise bu süreç tam tersine işletilmekte, temel hak ve özgürlükler gibi demokrasi de iktidarın öngördüğü sınırlar içine hapsedilmektedir.

***

Türkiye, çağdaşlaşma açısından yüzünün Batı’ya dönük olması gereken, ama aynı zamanda coğrafi olarak bir Avrasya ülkesidir. Avrasya’nın merkezinde yer alan ve bölgesel bir güç olarak söz sahibi bir ülke olmak istiyorsa komşularıyla iyi ilişkiler kurmak, rejimlerinin siyasal ve ideolojik niteliklerine bakmaksızın Irak’la da, Suriye’yle de, İran’la da devletlerarası dostça ilişkiler geliştirmek zorundadır.
Yakın ilişkiler içinde bulunduğu Suudi Arabistan’ın, Katar’ın despotik rejimlerine sesini çıkarmazken komşularının rejimlerine müdahil olmanın hayatta bir karşılığı yoktur.
İki de bir Lozan’ı, Yunanistan’a ait olan on iki adayı gündeme getirerek en önemli Batı komşumuzu hırçınlaştırmanın hiçbir yararı yoktur.
Türkiye, Irak gibi Suriye’nin işgalinin de emperyalist projeler olduğunu görmelidir.
Ülkemiz, dışarıdan gelecek ve gelen terör tehditlerine karşı kendini ancak komşularıyla iyi ilişkiler geliştirerek güvence altına alabilir.
Rusya ile düzelen ilişkiler bu yolda atılmış olumlu bir adımdır.
Terör, ülkemiz için ciddi bir tehlikedir. Verilen karşı savaşımı başarıya ulaştırmak istiyorsak hamaseti bir yana bırakıp sorunun “ciddiyet” ile ele alınması gerekmektedir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları