Ahmet İnsel

İktidardan gitmemek için mi?

27 Aralık 2016 Salı

Gözaltına alınacak kişilerin isimlerinin önce hükümet güdümlü sosyal medya hesaplarında ve gazetelerinde yayımlanması, bunların bir müddet sonra tehditten eyleme dönüşmesi yeni değil. Bugün baş düşman ilan edilen Gülen cemaatinin yayın organlarında da aynı uygulamalar yapılıyordu bundan birkaç yıl önce. Şimdi münferit isimler değil, yüzlerce isimlik listeler yayımlanıyor. Muhafazakâr-milliyetçiliğin bu topraklardaki alameti farikalarından biri, polis devleti aşkı olsa gerek. Ama hemen bunu bu toplumun mukaddesatçı- milliyetçi damarının başka yerde benzeri olmayan bir niteliği olarak tanımlamayalım. Bu nitelik, geçen yüzyıldaki faşizm pratiklerine pek benziyor. O zamanlar daha olmayan sosyal medyanın yerini duvar ilanları, makbul olmayan kişinin evinin, işyerinin önünde toplanan “bindirilmiş halk” alıyordu. Faşizmle daha sıradan diktatörlük arasında gidip gelen birçok ülkede benzer “toplumsal pratikler” o ülke insanlarının bir kısmının esas niteliklerini sergilemelerine imkân vermişti.
Bugün Türkiye’de yaşanan gözaltına alma, tutuklama furyasının vardığı boyut 20. yüzyıl faşizmlerinin iktidardaki ilk yıllarına benziyor. Hakaret içerdiği bile şüpheli ifade veya jestler neden gösterilerek Şef’in aşağılandığı gerekçesiyle insanların tutuklanması, faşizmin önemli özelliklerinden biri olan Lider’in kutsallaştırılması sürecini ele veriyor. İktidarın gayri meşru ilan ettiği partinin milletvekillerinin, belediye başkanlarının, parti yöneticilerinin dalga dalga tutuklanması da bu topraklarda yeni değil ama şimdi işin boyutu farklı. Meclis’te üçüncü grubu oluşturan, beş-altı milyon oy almış bir partiye yönelik bir bastırma, yıldırma, susturma operasyonu sürüyor.
İktidar güdümlü kalem ve beyinlerin ortaya attığı, çöken imparatorluğun yeniden dirilişi veya Şef’in sürekli tekrarlamaya başladığı iki-üç milyon kilometrekare topraktan on yılda geriye üçte birden azının kaldığı temaları da, geçen yüzyılın faşizmlerinin savaş ve kan çığlıkları atan bindirilmiş halk kıtaları yaratmakta yaygın kullandığı yöntemleri hatırlatıyor.
Liderin elinde fiilen toplanan mutlak iktidarın yasallaştırılmasının hazırlıklarını izliyoruz. İktidar, hukuk devleti olma niteliğini epeyden beri kaybettiği gibi, kanun devleti bile olamayan, bir polis devletine dönüşmüş durumda. 15 Temmuz darbe girişimini yapanların, fedai eylemi adı altında kitlesel katliamlar, terör eylemleri düzenleyenlerin polis devleti kurulmasına yardım ettikleri, bu yönde büyük bir lütufta bulundukları bir şiddet döngüsü şimdilik iktidar lehine çalışıyor. Dış politikadan ekonomiye, asayişten eğitime, her şeyin son derece başarısız biçimde yönetildiği ülkede, yol, köprü ve tünelle fareli köyün kavalcısı icraat sergiliyor. Bunun dışında inşaatın bile nefesinin tıkanmaya başladığı bir noktadayız. Gelecek yıl için bankacılık sektörünün alarm verdiğini birçok bağımsız gözlemci söylüyor ama bunlar elbette üst akılların yıkıcı yalanları!
Sınırında yaşanan bir savaşın aktif parçası artık Türkiye. Sınır ötesinden artık mülteci değil, asker cenazesi geliyor ve iktidarın başı vatan kurmak için şehit ve gaziye ihtiyaç olduğunu ilan ediyor. Bunu söylerken, sanki bir vatan yokmuş, üzerinde ortak yaşanan bir ülke kalmamış gibi konuştuğunu herhalde düşünmüyor. Ya da gönlünden geçen dindar ve kindar yurttaşlardan oluşan yeni bir vatan hülyasını dışa vuruyor. Ülkenin bir yandan cezaevine diğer yandan şehitliğe dönüştürülmesi, birbirinden bağımsız gelişmeler değil.
Geçen yüzyılın faşizmleri genellikle bu ve benzeri pratikleri iktidara gelirken kullanmaya başladılar ve iktidarda artırarak sürdürdüler. Fark belki, on dört yıldır iktidarda olan bir partinin, iktidarının ilk döneminde değil, iktidarını pekiştirdikten sonra bu pratikleri sergilemeye başlamış olmasında yatıyor. Faşizan pratiklere iktidara gelmek için değil, iktidardan gitmemek için başvurulduğu kanaatini güçlendiriyor.

***

Çok zor zamanlardan geçiyoruz. Kapısının üstünde, “Herkes cezaevini tadacaktır” yazan bir ülkenin karabasanlarını yaşıyoruz. Burada tek tek isimlerini sayamayacağım sayıda dostum, meslektaşım, tanıdığım, keyfi yönetimin, kaba saba bir baskı ve sindirme veya öç alma politikasının mağduru olarak aylardır, haftalardır tutuklular. Görünen o ki hepsi ya da çoğu yeni yıla demir parmaklıklar arkasında girecek. Hepsine ve gazetemizin on değerli çalışanına en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşacakları bir yeni yıl diliyorum.

***

Not: 24 Aralık tarihli yazıda DAEŞ veya IŞİD olarak da adlandırılan İslam Devleti için yanlışlıkla İslami Devlet ifadesi kullandım. Düzeltirim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları