Hikmet Altınkaynak

Bilgi ve…

27 Nisan 2014 Pazar

Bilgi güçtür. Bilgi kişiyi birey yapar. Bireysel olduğu kadar toplumsal, ulusal ve evrensel düşünmesini sağlar. Bilgi sahibi olmadan düşünce “fikir” sahibi olunmaz. Bilgili insan güçlü insandır. Düşünen insandır. Düşünceyi düşünceyle karşılayan insandır. Düşünceyi düşünceyle değil de şiddetle karşılayan insansa, bilginin, çağdaşlığın düşmanı ilkel, acınacak insandır. Düşünceyi düşünceyle karşılamayanların şiddete başvurması, bilgi toplumlarında görülmez.
Son yılların Türkiye’sinde ne yazık ki, bilgili insanı bilgiyle susturamayanlar ya şiddete başvuruyorlar ya cezalandırmaya ya da kandırmaya…
“Kitap yakmakla özdeş” diye tanımlanan Twitter’ın kapatılması ve YouTube’un yasaklanması da aslında bilgiye, gerçeğe, hakikate ulaşmayı engellemek içindir.
Öte yandan eğitim tarihimizde de bu türden kara lekeler vardır. Örneğin 17 Nisan 1940’ta kurulup çeşitli suçlamalarla 1950’den başlayarak ve 1954’te tümüyle kapatılan Köy Enstitülerinin kapatılma nedeni de aslında bilgiye ulaşılmasını engellemekti. Halkı bilgiden, düşünceden uzak tutmaktı.
17 Nisan’da kuruluşunun 74. yılında sevgiyle andığımız Köy Enstitülerinin amacı köyü canlandırmak, Türkiye’yi kısa sürede okuryazar yapmaktı. Ne var ki, toprak ağalarının baskısıyla, DP’nin ağalara verdiği seçim vaadiyle kapatıldı. Oysa Köy Enstitüleri kendilerini eğitime, ülkenin kalkınmasına adayan kahraman öğretmenler, yazarlar, sanatçılar yetiştiriyordu. Oradan yetişen her öğretmenin hayatı romandı.
Gönen Köy Enstitüsü’nden mezun olan Burdurlu Harun, Balıkesir’in bir köyünde öğretmenlik yaparken askere alındı. İki yıl sonra köyüne döndü. Okula yeni atanan Eskişehirli öğretmen Münevver’le karşılaştı. Birbirlerini sevdiler. Evlendiler. Bu köyde on iki yıl çalıştılar, sonra Siirt, Kütahya, Ankara ve İstanbul’da görev yaptılar. Emekli oldular. Murat, Yüksel, Ömer, Cengiz ve Olcay adlarını verdikleri çocukları oldu. Yıllar geçti, acı ve tatlı. Bir acıya katlanmak çok zordu. Bu yüzden baba öfke ve kinle eline tabanca aldı. Ama…
Yeni yayımlanan Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun romanı “General Uçtu” (T. İş Bankası Kültür Yay.) başkahramanları Harun’la Münevver’i, Köy Enstitülerinden yetişen idealist iki öğretmeni anlatıyor. Bunlar, birbirine sevdalı oldukları kadar öğretmeye de sevdalılar. Yazara göre, “Münevver, Harun’dan bir kadının isteyebileceği kişisel hiçbir şey istemedi hayat boyunca. Harun da ona parayla alınabilecek bir hediye hiç almadı, alamadı. Doğum günlerini bile bilmiyorlardı ikisi de. Nüfus kâğıtları geç çıkarılmıştı. Kendilerine ortak bir doğum günü saptadılar: 23 Nisan. Her 23 Nisan’da Harun en güzel bahar çiçeklerinden koca bir demet getirdi Münevver’e. Münevver de Harun’un en sevdiği yemekleri pişirdi.”
İşte bu roman, kendilerinin olduğu kadar çocuklarının ve Türkiye’nin de sarsılan yıllarını anlatıyor. Aslında Köy Enstitülerinin kapatılması, karanlığa, darbelere, 12 Eylül’e giden yolun başıydı. Çağdaşlığa kapalı bu yolun şimdilerde kalınlaşarak, demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelmesi, daha büyük bir tehlikeyi beraberinde getiriyor. Bizi uyarıyor.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 94. yıldönümü törenini Beşiktaş Belediyesi’nin Çilekli Spor Tesisleri’nde düzenlediği muhteşem Çocuk Karnavalı’nda izlerken, bunları düşündüm. Tıpkı romanın kahramanları Harun ve Münevver’in çocukları Murat’ın 12 Eylül’de idam edilmesiyle yaşadıkları onarılmaz yara gibi, toplumun son yıllarda benzer acılarla yaşıyor olması da aklıma geldi, üzüldüm.
Buna karşın 23 Nisan’ın tüm yurtta coşkuyla kutlanması, umudumu tazeledi. Bayram yerlerine akın akın giden anne, baba ve çocukların sevincini gördükçe, umutsuzluğa yer olmadığı belliydi. Çünkü 23 Nisan, yalnızca Harun ile Münevver’in değil, çağdaş Türkiye’yi hayal eden herkesin yaş günüydü, bayramıydı. “General Uçtu’yu okuyun, bilgilenin, umudunuzu tazeleyin. Benim gibi…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Okullar tatildeyken... 26 Ocak 2023

Günün Köşe Yazıları