Rüzgâr eken fırtına biçer

05 Ocak 2017 Perşembe

Türkiye her tür terörün baş hedeflerinden biri.
İktidar ve destekçileri, büyük bir uluslararası komplo ile karşı karşıya olduğumuzu ileri sürmekte. Adı sık telaffuz edilmese bile bu komplonun ardındaki büyük gücün ABD olduğu, AB’nin de onun dümen suyunda gittiği ima ediliyor. Ortaköy terör saldırısının ardından, Başbakan Binali Yıldırım Washington’ı açık açık itham etti, hatta Obama yönetimini ismen de işaret etti.
İktidar destekçilerine göre, dış güçlerin Türkiye’ye böylesine saldırmaları, güçlenmemizi kıskanıp bu gelişmeden telaşlanmış olmaları.
Bu eski bir teranedir, sağda da terennüm edilir, kimi zaman solda da.
Bir zamanlar, ABD’nin yerine Rusya konurdu. Türkiye’de depremi bile büyük güçlere bağlayacak kadar, akılla izahı olmayan, herkesi düşman gören bu düşüncenin pek hoşa giden sloganı da şudur:
- Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.
Her telaffuz edildiğinde acı acı güldüğüm bu tekerlemeyi işittiğimde hep şunu mırıldanmışımdır:
- Acaba bunun doğrusu “Türk’ün, böyle düşünen Türk’ten büyük düşmanı yoktur” mu olmalı?

***

Evet, Türkiye, her türlü terörün baş hedefi.
Evet, kimi dış güçler PKK’ye de PYD’ye de destek veriyorlar.
Evet, koalisyon güçleri, ABD’nin Suriye’deki PYD hesapları yüzünden IŞİD ile savaşımızda, kim ne derse desin, yeteri desteği vermiyor.
Bütün bunların gerçek olmasına karşın, yine de Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu terör saldırılarının en önemli nedenlerinin iç etkenler olduğunu görmezden gelemeyiz.
Türkiye hedefi olduğu terörün nedenlerini kendi oluşturan, terör üreten bir ülke. Bu durum terörün bizatihi kendisinden bile daha vahim.
Zaten öyle olmasa terör ile mücadele daha kolaylaşır ve etkili olur, herhangi bir yabancı güç de Türkiye’ye karşı herhangi bir politika oluşturmaya yeltenmeden önce daha çok düşünmek gereğini duyardı.
Çünkü unutmayalım ki birleşmiş bütünleşmiş halklar hiçbir tehdit karşısında eğilmez, hiçbir zaman da yenilmezler.
Ama bugün Türkiye her alanda bölünmüş, parçalanmış bir haldedir.
Bugün ülkemizin insanları birbirlerinden derin nefret uçurumları ile ayrılmış durumdadırlar.
Bu ayrılmışlıklar, her alanda beslenen nefret söylemleriyle daha da keskinleştirilmektedir.
Bu söylemler, bilerek, isteyerek yukarıdan ısmarlanmış, öğretilmiş, kışkırtılmış nefretin ürünleridirler.
Totaliter yönetime can-ı gönülden biat etmeye hazır biteviye, bir toplum isteyen yönetim, kitleleri kendi yanında saflaştırmak için, yaşam tarzını onayladığı kitleleri, onaylamadıkları karşısında kışkırtmaktadır.
Bu kışkırtma öylesine sonuç vermektedir ki Türkiye’de terör saldırılarından sonra, canilere destek verip kurbanlara oh olsun diyenler çıkabilmektedir. İşin daha da vahimi, bunlar kimi zaman Diyanet’in hazırladığı hutbelerle yüreklendirilmektedirler.

***

Bu vahim gelişmeler, Türkiye’yi iç çatışmaların eşiğine getirmiş durumdadır.
Kuşkusuz, iktidarın böyle bir sonucu istediğini söylemek abartılı olur.
Dindar ve kindar kuşaklar yetiştirmeyi hedefleyen iktidar, yalnızca kendi mezhep ve tarikat odaklı politikasına elverişli bir öfke duygusu yaratmak istemekte, bu yönde çağrılar ve söylemler kullanmaktadır.
Ama bu söylem ve çağrılar, tavandan tabana doğru yayılırken, cehalet ve bağnazlık kat sayısıyla çarpılarak, nefrete dönüşmekte ve ortaya kontrol edilemeyen bir şer gücü çıkmaktadır.
Bu gücün iktidara da yâr olmayacağı ve yarın tümüyle kontrolden çıkınca onu da süpüreceği bir gerçektir.
Devletin yargısının bağımsızlığı olsa ve güvenlik güçlerinin oluşturulmasında, hukuka bağlılık ve liyakat ölçütleri ön planda tutulsaydı, bu gücün denetim altına alınması çok daha kolay olurdu.
Ama ne yazık ki, şu anda o durumda değiliz.
O yüzden, bir an önce, nefret söylemlerine karşı, çok ciddi önlemlerin alınması zorunlu.
Unutmayalım, rüzgâr eken fırtına biçer ve o fırtına yarın, rüzgâr ekenleri de götürür.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları