Hikmet Çetinkaya

Bir ırmağın suyudur adının harfleri...

05 Ocak 2017 Perşembe

İnsanların yaşam biçimine, kültürüne, dinine, inancına, mezhebine yönelik söylemler, saldırılar artık bitmeli...
Herkes sorumlu davranış sergilemeli, kimse hedef gösterilmemeli.
Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan ülkemizde, kamusal sorumluluk bilinciyle hareket edersek, bu kutuplaşma sona erer.
Özellikle sosyal medyada didişme giderek hız kazanıyor.
Terör örgütlerinin amacı bu zaten...
Hayatı savunmak görevimiz bizim...
İnsan yaşamını...
Çocuklarımızın geleceğini...
Demokrasi bilincini...
Temel hak ve özgürlükleri...
Atilla Özsever dostumun “Hayatı Savunmak” başlıklı yazısını okurken Nazi dönemindeki Almanya’yı, Hitler’in kişilik özelliğini”, “Faşizm ve pasifizmi”, Marx’a göre hayatı” bir kez daha anımsamış oldum ve düşündüm.
Alman filozofu Erich Fromm “Hayatı Sevmek” adlı yapıtında “İnsanın kendi potansiyelini geliştirerek, tüketmek ve sahip olmak” yerine anlamlı bir hayat biçimi önerir.

Fromm, “Marx’ın İnsan Anlayışı” kitabında da Karl Marx’ın görüşünü şöyle tanımlar:
“Marx için sosyalizm hayatın kendisi demektir...”
Akılcı bir toplum bilimselliğin hamurunda kendini yarattığı için hayatın anlamı ortaya çıkar.
Hayatı, türkülü çiçekli dallarda sevip güzelleştirmek, aydınlık sabahlarda uyanmak insanı geleceğe taşır.
İnsan, gerçek özgürlüğe böyle ulaşır... Hayatın anlamı masmavi sularda umudun adresi olur...
Bu, bir mücadele biçimidir...
Özgürlük insan onurunun bir parçasıdır çünkü...

***

Hayatın titrek kumaşında sevgiyi, umudu, sevinci doyasıya yaşamak istiyor insan...
Ayrışmadan, kin ve intikam duygularını körüklemeden. 
Akılcı bir toplumu yaratabiliriz, laiklik kavramını hayatın içine sokabiliriz.
İnadına hayatı seveceğiz, insanın gerçek özgürlüğe kavuşması için çaba harcayacağız.
İnsanın kendi güçlerini geliştirmesi ve böylece gerçek özgürlüğe yönelmesi için yarınlara umut taşıyacağız.
Çocukluk ve gençlik günlerimizin unutulmazları, bizim yaşam gücümüz olan sevdaları, tutkuları eski bir albümün sararmış siyah-beyaz fotoğraflarında dingin suları andırmıyor şimdilerde.
Oysa her sevda bir özgürlük getirir yaşama... Her sevda derinlerin mavisinde yarışır birbiriyle...
Esmer yüzlere konan kış güneşi; vahşi ormanlar gibi soluyan yalnızlık, acılar, hüzünler, hain, alçak, kör terör ve yitirdiklerimiz...

Alevlerin alacakaranlığında yitik zamanların sevdalarını toplamakla avunuyoruz.
Gizemli hüzünleri, bizi kışkırtan bakışları kendi kıskançlığımız içinde saklıyoruz.
O son fırtınayı, karı, yağmurları, gök gürültüsünü bilmem anımsıyor musunuz?
Otları dağlayan alevler gibi çıplak değil artık aşk, sakın aldanma.
Köpürüp akan ırmağın kıyısında koş.
El değmemiş çiçekleri topla çocuklar için...
Karıştır özgürlüğün sayfalarını.
Gözlerini yum ve bekle bir süre.
Bizi anlamayanlara seslen şairin dizeleriyle:
“Koşarak burada ağaç gemiler
ateşin lacivert anlarıyla çevreli kireçleşen kalbime atılmaya gelen
bir ırmağın suyudur adının harfleri.”

***

Hayata tutun, savaşlar, kıyımlar olsa da...
Ortadoğu bataklığında, içinden çıkılmaz bir tırmanışa karşın...
Önce Irak’ın işgali, ardından Libya, “Arap Baharı” falan derken, Suriye...
Emperyalist güçler, onların küresel taşeronları, “Turuncu Devrim” masalı, mezhep savaşları...
Irak’ta ABD, Suriye’de Rusya...
Elbet Rusya’nın yanında İran...
Halep’te acil durum, Musul’da sıcak çatışmalar.
İnsanlık dışı durum...
Akan kan, gözyaşı...
Haydi gökyüzüne bak uzun uzun...
Biraz olsun düşün...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları