Ahmet İnsel

Paris’te üç Kürt kadın öldürülmüştü...

07 Ocak 2017 Cumartesi

İki gün sonra, 9 Ocak’ta, üç Kürt kadının profesyonel biçimde, gündüz vakti ve Paris’in göbeğinde bir apartman dairesinde öldürülmesinin üzerinden dört yıl geçmiş olacak. Öldürülenler, PKK’nin ve onun kadın örgütünün kurucularından Sakine Cansız, Kürdistan Ulusal Kongresi Paris temsilcisi Fidan Doğan ve genç bir militan olan Leyla Söylemez’di. Cinayet, Kürdistan Enformasyon Bürosu lokali olarak kullanılan apartman dairesinde gerçekleşmiş ve Kürt sorununda barış görüşmelerinin yeniden canlandırılmaya çalışıldığı bir dönemde işlenmişti. Cinayetten birkaç gün sonra, PKK çevresinde yer alan bir Kürt derneğinin aktif üyesi bir Türkiyeli gözaltına alındı. Daha sonra bu üçlü cinayetin yegâne sorumlusu olarak hakkında dava açılan ve gözaltına alındığı tarihten beri tutuklu kalan bu kişi, Ömer Güney’di.
Soruşturma ağır ilerledi ama Güney’in üçlü cinayeti işleyen kişi olduğuna dair bulgular zaman içinde çoğaldı ve epey netleşti. Katil zanlısının Türkiye’de MİT’e kadar uzanan ilişkilerine dair karineler ortaya çıkmaya başladı. Ama Ömer Güney üzerine atılan suçları hep reddetti. Sonunda Güney’e dava açıldı. Mayıs 2016’da öngörülen duruşma tarihi, önce Kasım 2016’ya, sonra 23 Ocak 2017’ye ertelendi. Ve 17 Aralık 2016’da Ömer Güney, beyninde yıllardır var olan tümörün tedavisi için aylardır yattığı hastanede öldü. Üçlü cinayet davası sadece Ömer Güney’e açıldığı için, sanığın ölümüyle birlikte dava düştü.
Bu hafta Fransa’da yayımlanan, gazeteci Laure Marchand’ın yazdığı kitap, bu cinayetin arkasındaki sır perdesini aralamaya çalışıyor ve soruşturmanın tıkandığı noktalarda bazı yeni ipuçları sunuyor. “La Fayette Sokağı, 147 No’da Üçlü Cinayet” başlığı taşıyan kitap (Actes Sud Yayınevi), 180 sayfada sorgu hâkimesinin yürüttüğü soruşturmayı en ince detaylarına kadar ele alırken, aynı zamanda Laure Marchand’ın Almanya’da ve Türkiye’de kendi çabalarıyla elde ettiği ek bilgileri de veriyor.
Gizemli bir kişiliğe sahip ve MHP sempatizanı olarak bilinen Ömer Güney’in Paris’te PKK’ye yakın Kürt derneği çevresine “Kürtlüğünü yeni keşfetmiş” biri olarak nasıl girdiğini, dil ve iş becerisi sayesinde nasıl her işe koşan kişi konumuna geldiğini okurken, hapishanede onunla görüşmek için Almanya’dan gelen bir tanıdığına, “Beni Kürt zannediyorlar” dediğini, aynı kişiye küçük bir kâğıt parçası içinde, daha sonra MİT’in Türkiye’deki adreslerinden biri olduğu ortaya çıkan bir yere ulaştırmak üzere mesaj ve kaçış planı verdiğini de öğreniyoruz. Cinayetten sonra olay mahalline birileri gizlice giriyor, sorgu hâkimesinin evine giren hırsız sadece dizüstü bilgisayarı çalıyor.
Bir solukta okunan, son derece başarılı bu gazeteci araştırmasının vardığı sonuç, tetiği çeken kişinin Ömer Güney olması ihtimalinin son derece yüksek olduğu ama iddianamenin “terör eylemi” olarak tanımladığı üçlü cinayeti Güney’in MİT’le ilişkili olarak yaptığı. Yazar, bu MİT bağlantılarına yönelik Fransız sorgu hâkimesinin Türkiye’den bilgi alma çabalarının yanıtsız kalmasından sonra, Fransız makamlarının olayın arka planını daha fazla deşmeme tavrını benimsemelerine dikkat çekiyor. Halbuki hatırlanacağı gibi, Mart 2014’te Urfa’da konuşurken, Tayyip Erdoğan, “Çözüm sürecini engellemek için Paris’te cinayet işlediler” demişti. Sonra devran değişti ve bu konu kapatıldı.
Hastalığı bilinen ve durumu son aylarda ağırlaşan Güney’in duruşma tarihleri art arda ertelendi. Nedeni sanığın sağlık durumu mu yoksa duruşma başlamadan vefat etmesi beklentisi miydi? Laure Marchand, kitabının son bölümünde, bu cinayetin arkasındaki ellerin ortaya çıkarılmaması konusunda bir Paris-Ankara ekseninin varlığına dair güçlü şüpheleri dile getiriyor.
Ömer Güney yargılanmadan vefat ettiği için, masuniyet karinesi çerçevesinde suçluluğu ispatlanmamış bir zanlı olarak şimdilik tarihe geçti. Cinayetten dört yıl sonra, katledilen üç Kürt kadının aileleri, yakınları şimdi bir ikinci acıyı yaşıyorlar. Ama Laure Marchand’ın kitabı bu üçlü cinayetin arkasındaki karanlık ellerin varlığını ve bunların kim olduğuna dair karinelerin hiçbir zaman unutulmamasını sağlayacak. Belki ileride gene devran döner, egemen ittifaklar gene bozulur ve Türkiye’de bir savcı, katil zanlısı ve üç maktulün de Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olduğu bu cinayetin soruşturulmasını, Fransız sorgu hâkimesinin bıraktığı yerden devam ettirir?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları