İstanbul’un zengin müzikleri

18 Ocak 2017 Çarşamba

Opera dünyasının iki ünlü sopranosu, Simone Kermes ve Vivica Genaux, her ikisi de ses cambazlığındaki hünerlerini ortaya koydular

İstanbul’da kötü hava koşullarına ve kötü ruh hallerine karşın, klasik müzik kendini korumaya almış durumda. Daha doğrusu müzikseverler klasik müziğin kanatları altına sığınarak kendilerini koruma altında tutuyorlar. Her konser mekânının kendine özgü dinleyicisi oluştu: Kimi, evine yakınlığa göre, kimi program içeriklerine göre konserleri seçiyor. Borusan İstanbul Filarmoni, İş- Sanat, İstanbul Resitalleri, İDSO konserleri, Albert Long Hall konserleri veya Kadıköy Süreyya Operası’nın etkinlikleri... Birinden birini yakalamak bile bu karanlık kış günlerine renk katıyor. Hele geçen hafta BİFO’daki program ile İşsanat’taki program örtüşünce, ben de birçok dinleyici gibi ikilem içinde kaldım. Sacha Goetzel yönetimindeki BİFO konserinin solisti Valeriy Sokolov, Brahms’ın keman konçertosuna solist olacaktı. Ardından da Bruckner’in 9.Senfonisi çalınacaktı. O konseri kaçırmak zorunda kaldım, çünkü aynı gece çok merak ettiğim bir başka konser de İşSanat’ta yer alıyordu: “Capella Gabetta ve Sopranolar”. Neden merak ediyordum? Çünkü bu sopranolar son yıllarda sundukları teatral programla çok ünlü olmuşlardı. “Barok Çekişmeler” başlığını taşıyan dinletide hem kendi uzmanlık dalları olan Barok opera sanatını sergilediler, hem de dinleyiciye bir tür eğlence programı sundular. Opera dünyasının iki ünlü sopranosu, Simone Kermes (soprano) ve Vivica Genaux (mezzo), her ikisi de ses cambazlığındaki hünerlerini ortaya koydular. Aslına bakarsanız, söyledikleri roller 17. ve 18. yüzyılın kastratları için yazılmıştı. O çağlarda sahneye kadın çıkmıyordu. Ama kadın rolleri, kastratlar (hadım edilmiş erkekler) tarafından oynanıyordu. Özellikle Kermez’in kıyafeti, zamanın sahnesini de yansıtmıştı.
Bis parçalarında artık Barok dönemin opera sahnesinden ayrılıp müzikallerden seçmeler sundular. Bu iki ses cambazı (koloratur), dinleyiciyle barışık bir izlenim bıraktı. Ancak birbirine benzeyen şarkılar, tekrarlar ve bis parçalarıyla programın süresi bir hayli uzundu.
İDSO bu hafta Lütfü Kırdar’da, İsraelli şef Luor Shambadal yönetiminde, İzlandalı kemancı Judith Ingolfsson’a Brahms’ın keman konçertosunda eşlik edecek. Süreyya Operası’nda Stravinsky’nin “Hovardanın Sonu” adlı operası ocak ayının son haftalarında sergilenmekte. İstanbul Resitalleri, rahmetli Kamil Şükun tarafından başlatılmıştı, onuncu sezonunda niteliğinden ödün vermeden Nazan Ceylan’ın gayretleriyle devam ediyor. Yalnız piyanistlerden oluşan bu dinletiler, son yıllarda Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde yer alan “The Seed” salonunda, kemikleşmiş bir dinleyici kitlesiyle süreklilik kazandı.
Bu hafta ünlü Rus piyanist Alexei Volodin’i dinledik. Şiirsel bir program hazırlamıştı: Schubert Impromptüler, Chopin Balad ve Schumann’ın Senfonik Etüdleri. Sokolov, piyanoyu zenginleştirerek çalan, usta bir piyanist. 19. yüzyılın en romantik üç bestecisinin yapıtlarını birbirine bağlanan bir zincir gibi seslendirdi. Bu salondaki olumsuzluk, ne yazık ki hâlâ iyi bir piyanonun olmayışı. Volodin’i dinlerken, “kötü piyano yoktur, iyi piyanist vardır,” sözü yine kulaklarımızdaydı. Umarım İstanbul Resitalleri ikinci on yılına girerken, dinleyicilerin ve sponsorların elbirliğiyle yeni bir piyanoya da sahip olur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları