Pınar Öğünç

‘Kutsal olan devlet değil, insandır’

20 Ocak 2017 Cuma

Agos’a giden yollar, üzerinde “kaza yeri” yazan polis şeritleriyle çevirmiş. Ortalıkta yüzlerce polis. Kaza değil, ama evet cinayet yeri. Planlı, tetikçisinden azmettiricisine, yol vereninden görmezden gelenine, örgütlü bir cinayet. Her yıl bir cinayet mahallinde toplanmak, her şeyden önce yerde uzanmış Hrant Dink’i düşürüyor insanın göz perdesine. Onun son kez yürüdüğü kaldırımlara başka türlü bakıyorsunuz. Ama buralar aynı zamanda onu öldürmek isteyenlerin de yürüdüğü kaldırımlar. “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” diye bağıranların bastığı yerden yürüdüler onlar da. Rakel Dink, diyordu ki dün “Olay yeri görüntüleri yine ortalığa saçılıyor. 10 yıl önce bu saatlerde, burada sivilden çok jandarma varmış diyorlar. Bekliyoruz bakalım, kaç yıldır süren bu soruşturma ne zaman nihayete erecek?”

Bugün yaşasa?

Agos’un eski binası, Dink’in son kez çıktığı odasının bulunduğu Sebat Apartmanı’nda tadilat var, tamamı yeşil bir örtüye kaplanmış. Üzerinde dev bir afiş, Dink’in gülen yüzüyle birlikte “Özlüyoruz Ahparig” diyor. Neyi özlüyoruz tam olarak? Her yeltendiğinde ne kadar incelikli tarif ederse etsin, Rakel Dink’in onsuzluğunu anlamaya ancak yaklaşabiliriz. Ekmeğinin gözyaşıyla ıslandığı söyleyen bu kadının özlemini hiçbirimiz, hiçbir mümkün incelikle teskin edemeyiz. Hrant Dink’i şahsen tanıyanlar, her canlıya mahsus biricikliğinin de ötesinde onu ayrıca özlüyorlardır. Ölümünden sonra duydukları acıyla akrabalık hissedenlerinki de bir tür özlemdir. Ama belki özleme benzeyen başka bir hüzün daha var, yaşadığımız bu karanlık günlerde onun sözünün yoksunluğu galiba. Kapsayan, hakikate sadakatiyle yüze vuran ama zarafetiyle yüz düşürmeyen sözü. Birlikte kan dökmek değil, birlikte üretmek üzerinden, sahip olmak değil paylaşmak üzerinden temellenen bir ülkenin hayali...

Bundan mahrumuz. Şu da var. Zamanın ittifak ruhuna göre sanık olarak öne itilenlerin dışında, bu davanın devletin her kademesinde gizlenmiş katilleri ve katillerini koruyanlar cezalandırılmadığı için değil, bugün yaşasa, kendisi olarak konuştuğu, sorguladığı, sitem ve belki meşrebince isyan ettiği için yargılanmayacağına ve açıkça öldürülmeyeceğine kimsenin garanti verememesinden doğan bir hüzün bu. Hem Ermeni, hem solcu. Kendisi diyordu, birlikte başa iyice bela. 1915 için taziye günleri bile geride kaldı, “Ermeni” dillerinde bir küfür, “hıyanet” hiç uzlaşmayan partileri buluşturan çimento. Solcuların hali malum.

Bebekten faşist yaratmak

“Kutsal olan devlet değil, insandır. Kutsal olan yaşamdır” dedi, “Her ne milletten, her ne ırktan, her ne inançtan olursa olsun, yaşamı kutsal saymadığın sürece bu topraklara layık bir devlet olunamaz kardeşlerim” diye sesleniyordu. Acısına kendini kapatmamış, son on yılın her bir katilam mağduruna kelimeleriyle elini uzatan Rakel Dink’i dinledi dün Agos’un önünde toplananlar.

On yıl önce onun “sevgiliye mektubunu”, sesinin çatladığı heceleriyle akıllarına kazıyanlar, belki en çok “bir bebekten katil yaratan karanlığı” hatırlıyor. On yıl önce aynı konuşmada “Diyorlar ki ‘O büyük bir adamdı.’ Size sorarım: O büyük mü doğdu? Hayır. O da bizim gibi doğdu. ...Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı yaptıkları büyük yapar” demişti bir de. Bir bebekten katil, faşist yaratılabildiği gibi, sıradan bir bebeği büyük insan yapan da tercihleriydi. Böyle zamanlar da tercihlerine göre ayırıyor insanları. Büyütüyor yahut küçültüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları