Atatürk’ü bugün görmek...

23 Ocak 2017 Pazartesi

Yazar Nuray Mert 16 Ocak 2017 tarihli yazısını şöyle bitirmiş:
“Birileri Atatürk’ü demokrasinin, özgürlüklerin önüne geçirip, tartışmanın konusu yapılmasına izin vermiyordu, siz de aynı şeyi yapıyorsunuz. Böyle olunca tabii ki tek parti hukukunu savunuyorsunuz, sadece partinin ve liderinin adı ve meşrebi farklı, olay bundan ibaret.”
Şaştım kaldım.
Demek ki yazar, Atatürk dönemi CHP’si ile R.T. Erdoğan’ın AKP’sini liderlerin adı ve “meşrebi” dışında farksız görüyor.
Yanlış anlamış olmalıyım diye düşündüm ama yazının bütünü de bu yargıyı doğruluyor.
Atatürk -İnönü dönemi “otokratik modernleşme dönemi” olarak nitelendiriliyor, AKP ve lideri “demokrasi mücadelesi” deyip demokratların (yazar ve benzerlerinin) desteğini alıyor ama onlar da “otokratik muhafazakâr/İslamcı toplum” projesini hayata geçirmeye çalışıyor. İş buraya gelince de “demokratlar” iktidara desteğini çekiyorlar.
Ama artık AKP liderinin onlara ihtiyacı kalmamıştır, onları tersleyip yoluna devam ediyor. Onlar da gazetedeki köşelerinde dert yanıyorlar ama...
Ama gene de “otokratik” parantezinde Atatürk ile R.T. Erdoğan arasında fark olmadığını anlatmaya çalışıyorlar.
Demek ki saltanatı kaldıran, halifeliği ilga eden Mustafa Kemal ile “Halife olacak” sözlerini sessiz karşılayan Erdoğan arasında fark yok öyle mi?
Demek ki “Öğretmenler, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştiriniz” diyen Mustafa Kemal ile “Dindar ve kindar gençler istiyoruz” diyen Erdoğan arasında fark yok öyle mi?
Demek ki dogmalarla mücadele eden, özgür düşünceyi, özgür iradeyi insan yaşamının ortasına yerleştirme mücadelesi veren Atatürk ile Sünni İslamı toplum yaşamının temeli yapma cihadı veren Erdoğan arasında fark yok öyle mi?
Kadınlara toplumsal eşitlik veren, onları toplum yaşamına katmayı görev bilen Mustafa Kemal ile kadını eve kapatmaya çalışan, kadını erkekten ayıran AKP baskısı arasında fark yok öyle mi?
Yoksa bunların hepsi de “meşrep” mi?
Aydınlanma ve Rönesans felsefesinin yazarın da çok iyi bildiği ilkeleri ile Türkiye’nin 14 yıl boyunca sürüklendiği din toplumu arasında gündüz ve gece kadar fark vardır.
Bunu görmezden gelmek, küçümseyen bir tavır takınmak yanlıştan da öte bir aymazlıktır.

***

Gelelim şu “eski defterlerdeki otokratizm” konusuna.
Atatürk’e yöneltilen iki eleştiri şunlardır:
“Ama demokrasiyi getirmedi. Otokrattı.”
“Ama sosyalizmi kurmadı. İsteseydi...”
Atatürk hangi demokrasiyi getirebilirdi acaba?
Savaş yorgunu, yoksul, eğitimsiz 15 milyon insanla demokrasi nasıl gelirdi?
Sizin bugün “gelmiyor” diye çırpındığınız demokrasiyi Atatürk nasıl getirirdi?
O, saltanat ve halifelik otoritesine karşı halkın iktidarını koyarak büyük bir devrim yaptı, sizler de biliyorsunuz.
Dinin siyasette nasıl kullanılacağını biliyordu. Bunu önlemeye çalıştı.
Kuran’ın Türk diline çevrilmesi budur. Halkın eğitilmesi budur. Latin alfabesi budur.
Elbette biliyorsunuz. Neden hiç sözünü etmiyorsunuz?
Demokrasiyi getirmedi, öyle mi?
Siz de bilirsiniz, demokrasi liderlerin isteği ile gelmez.
Demokrasi, bir toplumun gereksinmesi olduğu zaman gelir.
Demokrasiyi bilinçli insanlar ister, mücadele eder ve alır.
Sizin bugün bile öyle bir toplumunuz var mı?
AKP demokrasi mücadelesi mi yapıyordu?
AKP için demokrasi “gerektiğinde inilecek bir tramvay” değil miydi?
Duymazdan geldiniz, görmezden geldiniz, “yetmez ama evet” dediniz?
Şimdi siz “yeter” diyorsunuz ama onlar duymuyor.
Gelelim Atatürk’ün neden sosyalizmi kuramadığına...
Endüstri mi vardı? Endüstri işçisi mi vardı? İşçi sınıfı mı vardı?
Elbette yoktu.
Ama olsun, Sovyetler Birliği’ne katılmak mı gerekiyordu?
Atatürk, bağımsız Türkiye demişti.
Sonuna kadar da buna bağlı kaldı.
Haklıydı. Dün de haklıydı. Bugün de haklı.
AKP siyaseti neydi? İslam Birliği ekseninde dış ittifaklar.
İslam Birliği temelinde dün Amerika, bugün Rusya öyle mi?
Desteklenecek demokrat politika bu muydu?
Türk ordusunun ulusalcı gücü FETÖ-AKP ittifakıyla çökertilirken askeri vesayetin kalkıp demokrasinin gelmesi etiketiyle bu gayreti destekleyenler kimlerdi?
Bu ülkenin Atatürkçüleri -ben de onlardan olmakla gurur duyuyorum- tapma kültürü içinde olamazlar.
Biz Atatürk’e tapmayız, anlarız.
Biz Atatürk’ü Aydınlanma ve Rönesansın temsilcisi olduğu için rehberimiz sayarız.
Özgür akıl. Özgür irade.
Biz toplum yaşamının insanların aklıyla, insanların iradesiyle belirlenmesini isteriz.
İpotekli akıllarla, esir alınmış iradelerle demokrasi olamayacağını biliriz.
Aldatmacaları, kandırmacaları görmezden gelmeyiz.
İnsanları da, toplumları da nesnel koşulları içinde görmek gerektiğini düşünürüz.
Soru sormanın, tartışmanın, farklı düşünmenin erdemini biliriz.
Ama gerçeklerin inkâr edilmesini kabul etmeyiz.
Bugün ülkemizin sürüklendiği “Tek Adam İktidarı”na da HAYIR.
Ülkenin kurucu liderlerine yapılan haksızlıklara da HAYIR.
HAYIR. HAYIR.
Anlaşılıyor mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları