Gazetecilik mi dediniz?

26 Ocak 2017 Perşembe

Dünyanın bir başka ucunda Endonezya’nın başkenti Cakarta’da gazetecilik tartışıyoruz. Gazetecilik ve etik, gazetecilik ve terör, “medeniyetler çatışması” ve gazetecilik; düşünce özgürlüğü, nefret söylemi ve gazetecilik; gerçek ve gazetecilik; susturulan sesler vb...
Endonezya Üniversitesi’yle Oslo ve Akershus Üniversitesi’nin iletişim fakültelerinin on yıldır sürdürdüğü ortak bir programın son toplantısı... Dünyanın farklı coğrafyalarından gelmiş 70 kadar, akademisyen, iletişim uzmanı, gazeteciyiz... Türkiye’den Nadire Mater (Bia.net.) ve ben... Konuşmalar yapıyoruz, düşünce ve deneyim alışverişleri, paneller yönetiyoruz...
Günün sonunda yeryüzü daha karanlık görünüyor gözüme. Hele hele nüfusu çoğunlukla İslam olan ülkelerde gazetecilerin yaşadıklarını öğrendikçe üzerimdeki yük daha da ağırlaşıyor.

Günün gerçekleri
• İnternet ve sosyal medya sayesinde sadece gerçek haber değil, sahte haber de hızla yayılırken...
 Sözcükler ve görüntüler hızla her yere taşınırken, bunların gerisindeki anlamların, gerekçelerin, nedenlerin taşınmaması, taşınamaması...
 Coğrafya ve kültürel farklılıklar nedeniyle kavramların taşıdığı değerlerin de farklılaşması...
 Sonuçla ilgilenmekten, neden ve gelişme analizi yapılmaması...
 Bunların sonucunda çelişkilerin büyümesi; aşırılıkların çoğalması ve yayılması...
 Nefret dilinin egemenliği...
 Kapitalist sermayenin dünya basınını elinde tutması ve sürdürülen çifte standart... Bu çifte standardın sorgulanmaması...

Kısırdöngü
Yazılı ya da sosyal medyanın olumlu olumsuz oynadığı rol sorgulanırken, örneğin Trump’ın seçilmesinde Amerikan medyasının oynadığı rol (yaptıkları yanlışlarla oynadıkları rol) ... Yine İngiltere’nin AB’den ayrılması (orada da gerçeklerden çok, korkular, aşırılıklar ve ırkçılık yansıdı medyaya)... Bunlar da tartışma konularıydı...
Bangladeş’te blokçuların öldürülmesi; Pakistan’da gazetecilerin her an öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya olmaları, kaçırılmaları, tehdit edilmeleri; Hindistan’da nefret dili yükseldikçe gazete satışlarının yükselmesi... İslamın giderek radikalleşmesi... Buna karşı da İslamofobinin yükselmesi... Tam bir kısırdöngü...
Ev sahibi ülke Endonezya’da 1996- 2010 yılları arasında sadece dört yılda 10 gazeteci öldürüldü. Ama bu tarihten sonra öyle bir yasa getirildi ki, herhangi bir gazetecinin mesleğini yapmasını engellemeye kalkışmak, büyük suç. Gazeteciyi engellemeye kalkışan milletvekili, devlet başkanı, polis ya da sokaktaki adam olsun hiç fark etmiyor, cezası iki yıldan başlıyor...
Yukarıda satır başlarıyla vermeye çalıştığım kısırdöngü nasıl kırılacak? (Yazının devamı pazar günü.)

Uğur Mumcu’yu anarken
Elbet burada herkesin biz Türkiye’den gelenlere en çok sorduğu soru, hapisteki gazeteciler... Nadire de ben de dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz...
İçerideki meslektaşlar, bilin ki, Cakarta’daki “Küresel Medya Diyaloğu” konferansının tüm katılımcıları size sevgilerini yolluyor.
Gazetecilik mi dediniz? En iyisi ben sözü Türkiye’deki gazeteciler arasında belki de en ileri görüşlüsü olan; yeniden yeniden okumamız gereken “Rabıta”, “Ağca Dosyası”, “Papa-Mafya-Ağca”, “Silah Kaçakçılığı ve Terör”, “Tarikat- Siyaset-Ticaret” kitaplarının yazarı, eşsiz meslektaşım Uğur Mumcu’ya bırakayım:
“Çare, solda ve sağda, düşünce özgürlüğünü kısıtlayan bütün engellerin kaldırılmasıdır. Bir başka çare de yoktur. Ancak, özgürlükçü ve demokratik toplumlarda bu ‘siyaset-tarikat-ticaret’ üçgeni ile savaşılır. Kapalı rejimlerde ise bu akımlar, devlet kadrolarını, sinsi ve karanlık yöntemlerle ele geçirirler... Atatürk’ün laiklik ilkesinin ancak ve ancak özgürlükçü demokrasilerde savunulacağına inanıyorum... Demokrasilerde çözüm yolları yasaklarla değil, özgürlüklerde aranmalıdır.”
NOT: Sevgili Okurlar, kardeşim Sudi Kartal için tüm başsağlığı dilekleriniz ve birbirinden güzel sözleriniz için teşekkür ederim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları