Referandum: Öncesi ve sonrası

03 Şubat 2017 Cuma

Haftalardır ülke gündeminin baş konusu haklı olarak, büyük olasılıkla Nisan ayının 9 ya da 16’sında yapılacak olan referandum. 2010 yılında yapılan anayasa değişikliğine ilişkin referandumda yaklaşık 49 milyon seçmen oy kullandığına göre önümüzdeki referandumda bu sayının daha üzerinde seçmen sandık başına giderek “evet” veya “hayır” oyu kullanacak.
Tahminler değişik; herkes çevresindeki genel nabzı tutarak bir öngörüde bulunuyor. Ciddiye alınacak, güvenilir kamuoyu araştırmaları henüz açıklanmadı.
Gerçekçi olalım, sonuç hayır’ın lehine çıkabileceği gibi evet’in lehine de çıkabilir.

***

Referandum evet ağırlıklı sonuçlanacak olursa Türkiye’nin “her şeye rağmen” demokratik olan rejimi, kurtulması uzun yıllar alacak, İslam ağırlıklı otokratik bir rejime dönüşecektir.
Daha önceki kritik dönemeçlerde olduğu gibi bu önemli referandum öncesinde de evet karşıtı parlamento içi ya da parlamento dışı muhalefet güçleriyle sivil toplum kuruluşları, demokratik örgütlenmeler ve girişimler arasında demokratik bir eşgüdüm yoktur.
Sevgili Aydın Engin’in dün köşesinde yazdığı gibi muhalif örgütlenmeler “benim hayır’ım, senin hayır’ını yer” havasındadır.

***

Sonuç ne olursa olsun, ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi kendisine ideolojik bir çekidüzen vermelidir. Yoksa yüzde 23-27 bandından yukarıya doğru kurtulmasına olanak yoktur.
İslam, toplumun ve bireylerin hayatlarını düzenleme iddiasında olan bir dünya görüşü/ideolojidir. Bir ideoloji, ancak karşıt bir ideoloji ile alt edilebilir.
Ülkemizdeki güçlenen İslami ideolojinin altyapısı kapitalizm, üstyapısı ise kapitalizm öncesi üretim biçimi üzerinde oluşan ve ondan devralınan feodal yapıdır.
Sosyal demokrasi ise II. Dünya Savaşı’nın öncesi ve sonrasında ortaya çıkarak uzunca bir süre birçok ülkede iktidar olmuş tarihsel bir projedir. Bu projenin amacı/hedefi kapitalizmin restorasyonu, reformasyonu veya anlaşılır bir anlatımla ehlileştirilmesidir.

***

Böyle bakıldığında -ki bu gerçekçi bir bakıştır-, İslami kapitalist bir altyapıyla ehlileştirilmiş kapitalist altyapı arasında özünde bir fark yoktur ve birbiriyle geçirgendir. Aralarındaki fark üstyapılarından gelmektedir; biri teokratik dolayısıyla aşırı muhafazakâr karakterdeyken öbürü demokratik, özgürlükçü ve çoğulcu karakterdedir.
Ne var ki bu üstyapı farkı sosyal demokrat olma savındaki CHP’yi iktidara götürmede yetersiz kalmaktadır.
Koşullar aynı olmamakla birlikte muhafazakârlara karşı mücadele etmek durumunda olan Alman, Fransız, İtalyan sosyal demokratlarının ve reformist sosyalistlerin başarısızlıklarının nedeni ellerinde “sosyalizm” gibi şaşmaz bir rehber varken, buna başvurmayıp çözümü kapitalizmin restorasyonunda aramalarıdır.
Bu konuya arada bir döneceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları