Bağış Erten

Tudor tutar mı?

15 Şubat 2017 Çarşamba

Obeziz, bunu kabul edelim önce. Futbol camiası olarak önümüze ne gelirse yiyip bitiriyoruz. Midemiz bozuluyor, tansiyonumuz yükseliyor, başımız dönüyor, ama yemeğe devam ediyoruz. Futbolcular atıştırmalık, hakemler çıtır çerez, teknik adamlar kıtır, yöneticiler yağlı tavuk… Medya? O zaten keçiboynuzu!
Böyle olunca dün besin değeri var gibi gözüken, besleyici zannettiğimiz ne varsa birkaç hafta içinde midemizi bozuveriyor. Rijkaard’ı Portakallı Ördek sanıyoruz, sasılaşıyor. Mancini ve Prandelli’ye mantarlı risotto hevesiyle yaklaşıyoruz. Olmuyor. Üstelik kişisel bir mesele olmaktan da çıktı bu. Yani bu domates, şu ekmek, o salatalık değil bizi zorlayan. Tüm bunlardan gına geliyor. Anoreksi tehlikesi var!
Ama başlangıçta öyle miyiz? Ne soslar hazırlıyoruz canım cicim zamanlarında. Malzemeden hiç sakınmadan her şeyden bol koyuyoruz. Tabağına, masasına, ambiyansına bakıp “bu yemek harika” diye ahkâmlar kesiyoruz. Sonra çatalı bir değdiriyoruz ki, yok istediğimiz bu da değil. Tuzdan, biberden geçilmiyor. Yiyebilene aşk olsun!
Mönümüzde ne var diye merak ediyorsanız söyleyeyim. Hırvat usulü marine edilmiş Igor Tudor. Aslında sadece büyük takımlara karşı oynattığı futbolla bile adamcağız bayağı lezzet vaat ediyor. Ama ne kadar tanıyoruz ki? Henüz dört sezondur teknik adamlık yaptığını biliyor muyuz mesela? Bundan önce sadece Hırvatistan ve Yunanistan’da görev aldığını… PAOK’ta takımı çok defansif oynattığı için eleştirildiğini…

Nasıl bir ufuk?
Şampiyonluğa oynayan takımlara karşı gösterdiği performans hakkında ne söyleyebiliriz? Maç sonu röportajları dışında kaç kere dinledik adamı? Tivibu’da Önder Özen’le yaptığı ve son derece ufuk açıcı olan bir söyleşi dışında kafasındakiler hakkında bir şeyler bilen var mı? Misal Socrates dergisine geçen ay röportaj verdiğini kim gördü? Bakın orada nasıl bir ufuk çiziyor:
Atahan Altınordu soruyor: “Hangi antrenörlerden etkilendiniz?” Cevap zekice: “Hepsinden etkilendim. Ama sonunda ortaya çıkan şey bir kopya değil. Çünkü senin de bir karakterin var. Diyelim ki Capello’yu seviyorsunuz, ama daha yumuşak huylusunuz, ne olacak? Capello olamazsınız.” Türkiye’de transfer yapmaya geliyor konu: “Türkiye’de transfer işi zor. (…) Birbirini hiç tanımayan 15 futbolcuyla işe başlıyorsunuz. (…) Sevdiğim bir durum değil ama adapte olup en iyisini yapmaya çalışıyorum.”
Karabük’teki çıkışının sırrı ne? “Eğer bazı yeteneklerin varsa, başarabilirsin. O yetenek sende yoksa, başaramazsın; hayatın her alanında böyle değil mi? Avrupa’nın her yerinde olduğu gibi burada da iyiler ve kötüler var. Çok iyi organize olmuş takımlar var. İsim vermek istemiyorum ama belki de problem, karar verici konumdaki insanların bunu fark etmemesi. Etrafta sürekli var olan kötü teknik direktörler görüyorum. Her zaman takım yönetiyorlar. Herkes onların ne kadar kötü olduğunu söylüyor ama onlar hâlâ takım yönetiyor. Asıl problem bu.”
“Bir teknik direktörün en büyük isteği takımına iyi futbol oynatabilmektir, bunu istiyorum. Eğer bir futbolcuysan, herkes seni bilir. Bu Messi, iyi bir futbolcudur; bu Marco, o da iyidir. Teknik direktörler için böyle bir durum yok. Belki çok iyi bir takımın var ama sen ortalama bir teknik direktörsün, kazanıyorsun ve iyi bir teknik direktör olduğun konuşuluyor. Belki bir başkasının takımı ikinci lige düşüyor ama senden daha iyi teknik direktör. Belki de bunu fark etmesi gereken insanlar bu işten anlamıyor. Ya da yeterince ilgileri yok.”

Doğru sorular
Afili cevaplar değil mi? Gazetecilik merakına ilaç gibi geliyor fakat kulüp açısından doğru sorular bunlar değil! Onun yeterliliği dediğiniz şeyi neyle ölçeceksin? Misal Hamza Hamzaoğlu’nun gelişinden ne farkı olacak? Galatasaray onun kafasındaki formata uygun mu? Gene verdiği söyleşiden çıkalım yola: İyi ya da kötü teknik adam olduğunu nasıl anlayacağız? Bu Galatasaray kadrosu bir teknik adamın kapasitesini ölçmek için yeterli mi? Kendi malzemesini alabilecek mi?..
Tayfun Korkut bir seferinde Hannover 96’ya nasıl başvurduğunu anlatmıştı. O dönem Alman ekibi arayıştaymış ve teknik adamlarla görüşüyormuş. Adaylar teker teker sunum yapıyormuş. Öyle ‘bizınıs’ tarzı değil. Bu takıma neden gelmek istiyorum, bu takım beni neden heyecanlandırıyor, nasıl bir futbol felsefesi öngörüyorum, bu kadroda benim oynatacağım futbola uygun oyuncular kim vs. gibi konulara değinen sahici bir sunum. Böyle soruların cevaplarını arıyorlarmış oradaki yöneticiler.
Şimdi başlıktaki soruya dönelim. Tudor tutar mı? Galatasaray’ın ağız tadına uygun mu? Bunun için bazı bilgilere ihtiyacımız var: Tudor kimdir, mutfakta potansiyeli nedir? Ama bundan da önemlisi Galatasaray kadrosu ona ne kadar malzeme verir? İkincisi hakkında kafanızda belirgin bir şey yoksa, birincisinin kim olduğu hiç önemli olmuyor. Siz ne pişirmek istediğinizi belirlemezseniz Tudor gibi gelecek vaat eden, çok zeki, potansiyelli biri de korkunç iştahınıza kurban olabilir. Ne yemek istediğini bilmiyorsan sofrada ne olduğunun bir önemi yok! Hem kaç kere gördük: “Açken sen sen değilsin.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları