‘Alman halkı Hitler’i arzu etmiştir’

19 Şubat 2017 Pazar

Bugünlerde kafayı taktığım meseleler var. Birincisi; sosyal medyada sürekli Hitler’in başa geçmesinde etkili olan kural dışı işler anlatılıyor, bizde de aynı yöntemlerin kullanıldığı söyleniyor. Ama kimseler, Hitler’in başa geçmesinde, Alman halkının ve Alman muhalefetinin oynadığı role değinmiyor. Nasıl oldu da dünyanın en entelektüel muhalefetinin olduğu, solun en güçlü olduğu, sanayinin ve sanayi işçisinin en kuvvetli olduğu Almanya, Hitler’e ve onun yönetimine kucak açtı. Bunda hiç kuşkusuz sosyalist ve komünistler arasındaki görüş ayrılığının büyük rol oynadığını okumalarımızdan biliyoruz. Bu çatışma belki de dünyanın gidişini değiştirdi. Ben öyle düşünüyorum, böyle bir ülkede komünistler başa geçseydi, dünya en güzel komünü görebilirdi. Peki Alman halkı nasıl böyle bir yönetime canı gönülden katıldı? Ben en çok psikiyatrist Wilhelm Reich’in görüşlerine itibar edenlerdenim. Şöyle bir tanımı var: “Alman halkı Hitler’i arzu etmiştir.” Ve devam eder; milliyetçi duygularla şaha kalkan Alman halkı, kayıtsız şartsız “evet!” demiştir. Gene Wilhelm Reich, sıradan insanı tanımlandığı kitabında insanın en önemli duygularına ve içgüdülerine gönderme yapar: “İnsanoğlu güvende olmak ister!” ve “Cinsellik insan davranışlarını belirleyen en önemli içgüdüdür.”
Doğrudur, insanoğlu macerayı sevmez. İnsanlar, ayakları hep sağlam bir zeminde olsun ister. Düzenini bozmayı istemez. Ve ona sunulan yaşam alternatifleri içinde; denediğinden vazgeçmesi için, somut, elle tutulur öneriler sunmak gerekir. Aksi takdirde kendi kendine söylense de bildiğini seçer.
Şimdi gelelim ülkemize. Öncelikle büyük bir muhalefet boşluğu söz konusu. Öyle ki, ana muhalefet partisi “Hayır” afişinde, dünyanın en bilinmeyen dillerinde “hayır” derken, 12 milyon yurttaşın anadili olan Kürtçe bir “Na” demeye korkuyor. Arapça da listeye alınmamış, oysa Hayır kelimesinin kökeni Arapça, yazılışı farklı. Ayrıca yeni doğan çocuğuna “Evet” adını verip, Cumhurbaşkanı’ndan iş isteyen aklıevvellerin çoğunlukta olduğu bir ülkedeyiz. Herkes bir ucundan çivisi iyice çıkmış bu düzenden öyle ya da böyle nemalanıyor. Üstelik anlaşılmaz bir biçimde, ülkeye 12 milyar dolar giriyor ve biz bunun nereden geldiğini bilmiyoruz.
Böyle bir ortamda her türlü ahlaksızlığın kol gezmesine de alıştık. Belki de hepimiz neden yoksulların AKP iktidarına oy verdiklerini farklı bir biçimde düşünmeye başlamalıyız. Kömür çuvallarını bir kenara bırakın, belki de Tayyip Erdoğan’ın özellikle de kadınlar tarafından taparcasına istenmesinin nedenlerine eğilmeliyiz. Ben bu tapma şiddetini, Tayyip Erdoğan’ın Berkin’in annesini yuhalattığı Gaziantep mitinginde gördüm. Yeniden düşünmeliyiz, nerede ne hatalar yaptık? Bu isteğin nedeni ne? Sadece başörtüsü mü?
İkinci kafamı zorlayan sorulardan biri, bizdeki protesto geleneğinin zayıflığı. Hemen Gezi demeyin, biraz dinleyin. Protesto edilmesi gereken o kadar çok şey var ki. Elektrik faturalarındaki sayaç okuma maddesi, benzin, sigara, içki zammı... Pazarlarda yeşil biberin kilosunun 10 lira olması, emeklilere verileceği ayyuka çıkarılan promosyonun ayda on liraya gelmesi. Bunun için uygulanan yöntemler, milletvekillerinin maaşının asgari ücretin 26 katı olması, betonlaşan mahalleler, kıyılar, akademisyen kıyımları... Akademi dedim de aklıma geldi. Bu akademi Kenan Evren’e fahri doktor unvanı vermişti. Bir tek akademisyen buna karşı çıkmadı, rahmetli Aziz Nesin’e bu durum çok koymuştu. Defalarca dile getirdi. Saygıyla ben de dile getiriyorum. Bu işler böyle başlıyor. Sonrası çorap söküğü gibi geliyor.
Şöyle düşünüyorum, örneğin binlerce kişi bir hafta benzin almasak, sigarayı sarmaya çevirsek, içkimizi kendimiz yapsak, elektriği çok az kullansak, AVM’lerden alışveriş yapmasak acaba ne olur? Bir şey olur da, bizde bunu yapacak direniş ruhu ve sabır yok oldu. En çok da bu insanın canını sıkıyor. Hadi bir yerden başlayalım!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları