Kirletilmemiş bir zaman parçası aramak…

20 Şubat 2017 Pazartesi

Günlerden yine pazar. Haftalık yazım için bilgisayarın başındayım. Kafamda bir soru: “Kirletilmemiş bir zaman parçası için uygun tanım nasıl olurdu acaba?” Sorunun yanıtını Mine G. Kırıkkanat’ın “Kedimiz Kırmızıdır” başlıklı bugünkü yazısında buluyorum: “Vatan sathında saçmalıktan vahşete, arsızlıktan hırsızlığa, aptallıktan gaddarlığa, ‘artık bu kadarı da olmaz’, ‘herhalde bunu da yapamazlar’ diyebileceğimiz hiçbir şey kalmadı. – Hayvanlara tecavüz, çocukların ırzına geçmek, kadınları dövmek, kadın-erkek bol bol öldürmek sıradanlaştı. Terör, suikast ya da savaşta ölmek kader sayılıyor; şehitlik adeta yüksek getirili yüce bir meslek bu ülkede …
Yazar, bu satırlarıyla içinde ülkemizin de yer aldığı bu coğrafyada kirletilmiş zaman parçası’nın tanımını vermiş. Benim özlemim ise, başlıkta da yer aldığı gibi, bunun tersi bir zamana yönelik.
 
Tuhaf bir arayışın kaynağı…
Aslında soru, yaklaşık bir haftadır kafamı kurcalıyordu: Bu kaos ortamında aramaya kalkışsaydım, küçücük ya da kısacık da olsa, içinde yaşayabileceğim bir zaman parçasına hâlâ rastlayabilir miydim?
Yıllar önce aynı arayışı “Hiç Olmayacak Bir Gece” başlıklı bir şiirimde şöyle dile getirmiştim: “Hiç olmayacak bir gecede / bir sokağı, sırılsıklam, yakalamak / bir ucundan, geçip gitmeksizin. / Hiç olmayacak bir gece için / koştuğumuzda birbirimize, / yazıp yaşayamamaktı, biliyorduk / artık özlemleri bile hak etmediğimizi. / Yarın sabah marketlere dolacak / insanlar, ellerinde / yazarkasaların fiş kusmukları. / Sonra bankalarda / teleişlemlerin mucizeleri başlayacak. / Paydos düdükleriyle işçiler, / gözlerinde üretimin parıltısı / ve ceplerinde / farkına varılmaksızın yitirilmiş / hayatların kırıntılarıyla / tulumlarını asacaklar. / Hiçbiri, hiçbiri bilmeyecek, / hiç olmayacak bir gecede, /hiç geçilmeyecek bir sokağı / ıslak uçlarından yakalamanın / ne demek olduğunu. / Çünkü onlara hiç anlatılmayacak.
 
Çünkü bu kadar ölünmüyordu…
Şiirde henüz yaşanmamış, dolayısıyla da henüz bütün kirletmelerden uzak bir zaman parçası için “hiç olmayacak bir gece” seçilmişti.
Ama aslında her şey çok farklıydı. Henüz.
Ölmek ve öldürülmek böylesine sıradanlaşmamıştı.
Cami avlularında yirmilerinde insanların tabutlarının başında acıdan kıvranan ana-babalara oğullarını böyle yitirmenin ne büyük bir onur olduğu anlatılmıyordu.
O zamanlar gerçekler hâlâ gerçek, yalanlar da hâlâ yalandı.
O zamanlar henüz gerçeklerle hiç ilintisiz oldubittilere de gerçek yaftası yapıştırılmamıştı.
O zamanların gençlerine “gelecek” adı altında sunulanların hiçbiri, ütopya bile olamayacak kadar gerçekdışı değildi.
Ve o zamanlar bu ülke, henüz bütün kaderi acınası bir Evet-Hayır oyunu içersine sığdırılabilecek kadar küçültülmemişti! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları