Bağış Erten

Pelé, şiir ve derbi üzerine…

22 Şubat 2017 Çarşamba

Duyduğum en güzel futbol anısıydı. Anlatıldığından beri film kareleri geliyor gözümün önüne. Roman olmalıymış, en kötü ihtimalle de tatlı bir öykü. Ama anılarda sıkışmış kalmış…
Aslında anlatmamam gerek. Ne anının sahibinden izin aldım. Ne anıyı aktarandan. Aflarına sığınıyorum. Çünkü Sait Faik’in Haritada Bir Nokta öyküsündeki o vecizeyi ‘araklamam’ gerekirse, “yazmasam deli olacaktım”. Belki öyküyü aktaran ya da bizzat yaşayan bu zibidi ‘kulaktan dolmayı’ tekzip ederler, doğrusunu anlatıp ağzımın payını verirler. Ben de mest/rezil olurum.
Genç bir edebiyatçı 1960’lı yılların sonunda, New Left Review dergisinde Edita Morris’in Vietnam’a Sevgiler kitabını görür ve etkilenir. Koşarak Memet Fuat’a gider: “Basalım bunu. Ben çeviririm.” “Telifini alamayız” der Memet Fuat. “Ben alırım” der genç ve alır eline kalemi Edita Morris’e mektup yazar. Hemen cevap gelir! Adına ödüller verilen, Hiroşima üzerine yazılmış en güzel kitaplarından birinin yazarı Morris bu genç adamın yazdıklarını sevmiştir. Telifi vermekle kalmaz, gerekirse basılması için destek bile verebileceğini söyler. Sonrasında ikisi ahbap olurlar. Edita Teyze mektup arkadaşı olmuştur artık. Burada kalmaz şahsen de tanışırlar. Artık yazarımız neredeyse ailenin bir parçasıdır. Bir gün bir davet gelir Edita Morris’ten. Latin Amerika’yı gezecektir ve ona yazarımızın eşlik etmesini istiyordur. Sevinçten havalara uçar şairimiz. Beraber yollara düşerler.
Gezinin bir aşamasında Meksika’dan Brezilya’ya geçeceklerdir. Vizeyi son güne bırakırlar. Konsolosluğun kapısını vururlar, kimse açmaz. Tekrar vururlar, kapı aralanır. Vize almak istediklerini söylerler. Tatil olduğunu, haftaya gelmesini söyler görevli. Az zamanları olduğunu, ta İstanbul’dan geldiklerini, Edita Morris’i gezdireceğini söyler. Tepki vermez görevli. Canı sıkılır edebiyatçımızın; yüksek sesle şöyle yakınır: “Ben şimdi Pele’nin ülkesini göremeyecek miyim?” Adam duraklar: “Siz Pele’yi biliyor musunuz?” Yıl 1972. Yazarımız 1970’te Dünya Kupası’nı kaldıran kadroyu ezbere sayar: “Felix, Alberto, Everaldo, Clodoaldo, Brito, Piazza, Jairzinho, Gersoni Tostao, Pele, Rivelinho!” Adam “bekleyin” der. Biraz sonra pijaması ve robdöşambrıyla büyükelçi gelir: “Arkadaşım Brezilya takımını ezbere saydığınızı söyledi.” Tekrar sayar yazarımız: “Felix, Alberto, Everaldo…” Artık güzel bir kahve demlemenin zamanıdır; koyu bir futbol sohbetiyle birlikte... Özel mühürle geçerler Brezilya’ya Edita Teyze ve şairimiz. Futbol sınırları yok etme gücünü bir kez daha göstermiştir. Dünyanın tek evrensel dili olduğunu da…
Hikâyenin kahramanlarına gelince. Ülkü Tamer bu iki öyküyü de Yaşamak Hatırlamaktır kitabında ayrı ayrı anlatıyor. Ama onları birbirine bağlayarak bana aktaran Cevat Çapan’dı. Türkiye’nin edebi 11’inin iki büyük müdavimi.
İyi de bugün neden böyle bir yazı yazdım? Ülkü Tamer iki gün önce 80’i devirdi, Cevat Çapan ise daha yeni 84’ü şık bir çalımla yere yapıştırdı. Başımızdan eksik olmasınlar. Tam bir yıl önce 83 yaşındaki babasını kaybetmiş biri olarak bu iki edebiyat büyüğünü selamlamak ve uzun ömürler dilemek istedim sadece. Babam yaşasaydı bunları söylerken şapkamı çıkarmamı isterdi muhtemelen.
Ha ille de gündeme bağla diyorsanız onu da yaparım: Ülkü Tamer Galatasaraylı. Cevat Çapan ise Beşiktaşlı. Kim bilir, belki hafta sonu derbiyi beraber izlerler. Belki o yaşlarında bile, minicik çocuklar gibi gene heyecanlanırlar. Bizim artık hiç yapamadığımız gibi birbirlerine takılırlar. Hakemsiz, kavgasız, gürültüsüz, tadını çıkarırlar rekabetin. Biz bir süredir beceremiyoruz da…

Keşke olsa
Şunu da söylemezsem karnım şişer. Eğer bizim bir futbol kültürümüz olsaydı, birileri bu iki 80’lik çınarı alır, maçı seyrettirirdi. Eğer bizim bir futbol kültürümüz olsaydı, gazetelerin onlara iki kelam ettirecek bir köşesi olurdu. Eğer bizim bir futbol kültürümüz olsaydı onların onca çeviri, onca şiir, onca edebiyat kitaplarının yanında bir de sevdalısı oldukları bu güzelim oyun hakkında kitaplarını okurduk. Memet Fuat’ın Tribünden Palavra Anılar kitabının yanında...
Olmadı, olmuyor bir türlü...
Burası böyle bir yer işte!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları