Aslı Aydıntaşbaş

Karşıdevrime karşı şemsiye taşıyın

26 Şubat 2017 Pazar

Kanadalı tarihçi Michael Ignatieff, dünyanın her yerinde popülist milliyetçileri iktidara getiren isyan hareketine “karşıdevrim” diyor.
Devrim, son 15-20 yıldır insan hakları, çoğulcu demokrasi ve nispeten enternasyonalist bir düzenin hâkim olduğu dünya konjonktürüydü. Yaşadığımız son 10 yıl, muhtemelen insan ırkının gezegendeki yüz binlerce yıllık tarihinde görüp göreceği en müreffeh ve özgür dönemdi. Birkaç istisna dışında her ülke, doğruluğu tartışılmayan ‘insan haklarına’ riayet etmek ve demokrasi yolunda ilerlemek zorunda hissetti. İyi kötü bir egemenlik paylaşımı vardı. Birey, tarihte olmadığı kadar güçlü bir yere geldi.
Ve sonra karşıdevrim oldu...
Çok hızlı ve öfkeli geldi bu karşıdevrim dalgası. Hazır değildik doğrusu...
Mesele sadece Filipinler’de Rodrigo Duterte, Türkiye’de Tayyip Erdoğan, Rusya’da Vladimir Putin, ABD’de Donald Trump meselesi değil...
Demokratik düzen dünyanın her yerinde geriliyor. (Demokratik düzene dış politika literatüründe çoğu zaman ‘liberal düzen’ deniyor. Buradaki liberal sözü, Türkiye’deki ‘liberal’ kullanımından farklı olarak, serbest piyasadan ziyade ‘özgürlükçü’ anlamında kullanılıyor.)
Avrupa da bu karşıdevrimden nasibini alıyor. Brexit, mülteciler, göçmenler ve Avrupa Birliği’ne karşı çok kirli bir kampanyanın zaferi oldu. Hollanda’da Geert Wilders, önümüzdeki ayki seçimlerden birinci parti olarak çıkacak. Fransa’da Marine Le Pen, durdurulabilirse sağ ve solun kutsal ittifakı sayesinde durdurulacak; ancak muhalefette büyümeye devam edecek. Almanya’da popülist ve mülteci karşıtı dalga büyüyor. Macaristan, Polonya zaten o yola girdi...
Bütün bu ülkelerde ‘çoğunluk’ fikrini temsil eden beyaz, orta sınıf, kızgın yereller, yeni gelen ve farklı renkleri temsil edenlere kızıyor. Çoğunluk, ‘Biz niye azınlık gibi her şeyi bu insanlarla eşit paylaşmak zorundayız?’ diyor.
Birkaç yıl önce Türkiye’de ‘çoğunluk diktası’ diye bir kavramı tartışmıştık. Ne güzel, ne özgür günlermiş onlar! Bu kavram ortaya atıldığında, iktidar partisi çıkıp endişeli modernleri “Efendim ne alakası var; biz hiç kendi tercihlerimizi dayatır mıyız? Biz de çoğulculuk, AB standartları istiyoruz” diye teselli etmeye çalışıyordu.
Şimdi ise ‘Beğenmeyen defolup gitsin!’ demedikleri kaldı. ‘Türk, Sünni, muhafazakâr, devletçi’ olarak tanımlanan ‘çoğunluk kimliği’ dışındaki herkes tedirgin artık. Geçmişte çoğulculuğu ve hoşgörüyü emreden ‘liberal dünya düzeni’ vardı; Türkiye’de buna ayak uydurmaya çalışıyordu.
Artık o da yok. ‘Ya sev ya terk et’ diyen bir devlet var.
Bu yüzden de çevremizdeki birçok kişinin, özellikle de gençlerin, Türkiye’den gitme planlarına şaşırmamak lazım. Baskı olan yerden kaçmak isteyen ruhların olması, normal. 80’li yıllarda da bir göç vardı. Şimdilerde ise maddi imkânı olan ya da olmayan, siyasi ya da mesleki sebeplerle benzer planlar yapıyor. Hazin; ama böyle.
Gel gör ki, dünya da gidenlerin çok rahat edebileceği bir yer olmaktan çıkıyor. ABD, Kanada ve Avrupa’nın bir bölümü karşıdevrim dalgasından fazla etkilenmeyecek kadar güçlü demokratik sistemlere sahip. Ama Avrupa’nın her köşesi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Otoriter eğilimler yükseliyor.
Michael Ignatieff, Mark Leonard’la Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) için yaptığı söyleşide, bu dalganın 10 yıl sürebileceği uyarısında bulunuyor. Karşıdevrimin, insan hakları, LGBT hakları, feminizm gibi konuları geriletebileceğini, önümüzdeki 10 yılın mücadeleyle geçeceğini söylüyor.
Ignatieff insan haklarına yönelik en büyük tehdidin demokrasiyle gelen ‘çoğunluk’ tahakkümü olduğunu söylüyor. Türkiye olarak en azından bu konuda trend yaratmış sayılabiliriz! Türkiye evelallah bu karşıdevrim dalgasında Avrupalı ülkelerin birkaç yıl önünde.
Umarım günün birinde demokrasi ve özgürlüğe dönüş yolunda da maharet gösterir...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları