Çok değil iki yıl önce Nusaybin’de

26 Şubat 2017 Pazar

Güney sınırımızda, narlarıyla ünlü Nusaybin’in köylerinde sokağa çıkma yasağı var. Ve neler olup bittiğinden haberimiz yok. Sadece sosyal medyada “Katliam yapılıyor!” ifadeleri dolaşıyor. Birden iki yıl önce 8 Mart’ta Nusaybin’de olduğum aklıma geliyor. Sadece iki yıl önce bakın oralarda neler olmuş, ben nasıl keyifliyim, kendime ve size anımsatmak istedim. Neler yok ediliyor, bir düşünün!

***

Günlerden cuma ve ben Nusaybin’deyim. Dünya Emekçi Kadınlar Günü. 18 Avrupa ülkesinden 60 kadın Nusaybin’de. Evet, 4. uluslararası yürüyüş eylemi bu yıl Nusaybin’den başlıyor.
Nusaybinli kadınlar böyle bir fırsatı kaçırmak istememişler, düşünmüşler, taşınmışlar madem dünyanın her yerinden kadınlar gelecek öyleyse biz de bölgenin yararına olacağı kesin birkaç panelle başlayıp yürüyüşümüze Mardin ve Diyarbakır’da devam ederiz. Yürüyüş orada da bitmeyecek, Hatay, Antalya, Yunanistan ve ekim ayında Portekiz’de son bulacak! Nusaybin, Mardin’e bağlı seksen beş bin nüfuslu bir ilçe, dünyanın en verimli ovası Mezopotamya’nın hemen dibinde ama özellikle savaş nedeniyle kapılar kapatılıp sınır ticareti yapılamaz olunca bölgede zaten düşük olan gelir daha da düşmüş. Ve en acısı, bu verimli topraklar kullanılmıyor, ölü. Çünkü Türkiye bir yığın anlaşmaya imza atsa da, bir türlü sınırdaki mayınlı toprak temizlenmiyor ve bir zamanların en güzel narın, pamuğun yetiştiği ova şimdi kısır bir toprağa dönüşmüş. Bu nedenle yapılan panellerden biri bölgenin ekolojik geleceği üstüneydi. Dehşet şeyler öğrendim. Suyumuzun 45 yıl için cümleten satıldığını, bu verimli toprağı ve insanları cümleten öldürecek kayagazı macerasını...
Bir diğer önemli panel konusu “Jineoloji”. Siz de benim gibi şaşırmayın, jinekoloji değil, Jineoloji.
Jin, Kürtçe kadın demek yani kısaca bu sözcük, kadın bilimi gibi bir şey. Feminizmi baz alarak onun eksik bıraktıklarını tamamlamak üstüne yola çıkılmış. Kısaca benim anladığım her disipline kadın gözüyle bakmak. Kadın gözüyle yeniden tarih yazmak, yeniden hukuk yazmak, yeniden sanat tarihini oluşturmak. Paneller tıklım tıklım, çevreden gelen kadınların bir kısmı mahalli kıyafetler içinde. Bir renk cümbüşü. Benim gibi karaları ve grileri sevmeyen biri için cennet!
Sonra biz kadınlar, biri sosyolog, biri veteriner, biri sanat tarihçisi bir masaya oturduk ve ben ilk sorumu sordum. “Yaklaşık iki bin kadın var burada, herkes harıl harıl çalışıyor ve kendilerine inanılmaz güvenliler, bu güvenin nedeni ne?” Sosyoloğumuz Sadiye hemen sözü alıyor: “Biz hep mücadele içinde büyüdük, hiçbir şey bize kolaylıkla verilmedi. Bu zaman içinde şöyle bir duygu yarattı, biz kadınlar her şeyi başarabiliriz!” Masamızda güzelim mavi renkli mahalli kıyafetiyle oturan, sanat tarihi okumuş Berrin söz alıyor, “IŞİD Suriye’deki o güzelim heykelleri kırıyor, hiç acımadan kırıyor” diyor, neredeyse ağlayacak.
“Berrin” diyorum, “şimdi buradan Karadenizli Remziye Hanım’a seslensen ne derdin?”
Biraz düşünüyor. “Remziye kardeşim derdim. Bizden korkma, senin gibi, HES’ler bizim de başımıza bela, termik santrallar da... Biz de ekmeğimizi taştan çıkarıyoruz. Beni sana, seni bana kötüleyenler, Soma’yı Ermenek’i, iş cinayetlerini sürdürmek için hepimizin üstüne milliyetçilik tülünü örtmek istiyorlar. Sen benim bacımsın, ben senin!”
Remziye Hanım’a hep birlikte bir selam gönderiyoruz. Sessiz sakin oturan Kezban’a dönüyorum, o bir veteriner. İstanbul’da okumuş, okul bitince Nusaybin’e dönmeye karar vermiş, arkadaşları sormuşlar, “Orası neresi?” Kezban bakmış anlatamayacak, “Sınırda bir yer” demiş. O, Nusaybin’de olmaktan, geceyi gündüze katıp çalışmaktan çok memnun ve köpeklerin, kedilerin olmadığı bir sokak düşünemiyor.
Sohbetimizi burada kesip Mardin’e doğru yürüyüşe geçiyoruz. Mardin’de bizi mahalli kıyafetleri ve tefleriyle 250 kişilik bir kadın orkestrası karşılıyor.
Tefin büyülü sesi beni hiç terk etmiyor, şimdi bile kulağımda! Yeniden tef çalınan günler özlemiyle.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları