3 Mart Devrimlerinden bugüne...

03 Mart 2017 Cuma

Okullarda, Kuran kurslarında, yetiştirme yurtlarında çocuk istismarlarının ardı arkası kesilmiyor. Neden?
Kadına karşı şiddetin, namus cinayetlerinin sayısı azalacağına artıyor. Neden?
Konya’da devlete bağlı Kuran kursundaki çocuk istismarına yönelik Cumhuriyet’teki haberin ayrıntıları tüyler ürpertici. Bir o kadar korkunç olan konuyu soruşturmakla görevlendirilen müfettişlerin istismarı görmezden gelmeleri. Devlet eliyle örtbas ediliyor olması...
Bugün FETÖ’cü yapılanmaya karşı bir savaş veriliyor; okulları, dershaneleri, yurtları kapatılıyor; çok iyi, doğru... Ama unutmayalım cemaat, tarikat ve dini vakıf yurtları, Kuran kursları, camiler ve imamların eğitimin birer parçası haline getirilmesi FETÖ-AKP işbirliği döneminde başlamıştı. Bugün FETÖ-Gülenciler tasfiye edilirken diğer cemaat ve tarikatlar iktidardan aldıkları destekle kamusal kimlik kazanıyorlar. Neden? “Dininin ve kininin davacısı bir gençlik” yetiştirmek uğruna eğitimde laikliğin son kırıntıları da yok edilmiyor mu?
Yıllardır onlarca hatta yüzlerce vahim örneğinin yaşandığı, yukarıda sıraladıklarımız bir sonuç. Toplumun getirildiği durumun küçük bir resmi...
Bunu niye anlatıyorum?
93 yıl önce bugün genç Türkiye Cumhuriyeti 3 önemli devrimi gerçekleştirmek üzere düğmeye basmıştı. 3 Mart 1924’te kabul edilen 429, 430 ve 431 sayılı kanunlarla, Şeriat Bakanlığı kaldırılarak, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuş, bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve gözetimi altında birleştirilmiş ve hilafet kaldırılmıştı. Söz konusu devrim yasaları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal, laik ve bilimsel temellere dayanan çağdaş bir devlet olarak yapılanmasının yolu açılmıştı. Ortadoğu’da ve tüm İslam coğrafyasında bir toplumun ortaçağın karanlık dogmalarından ve feodal yapısından kurtarılıp aydınlanma yoluna girişinin en büyük adımıydı.
Bugün Türkiye’nin üst siyasetinde yaşananların, başkanlık ve yeni anayasa diretmelerinin temelinde aynı zamanda üç devrim yasasını ortadan kaldırmak ya da en azından etkilerini en aza indirmek de yatıyor. Bu aslında yarım asırdır süregelen AKP iktidarı ile daha da zirveye tırmanan bir güç kavgası. Bu yüzden AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan önlerindeki her engeli, her muhalefeti ellerindeki tüm güç ve yetkiyi kullanarak bertaraf etmek istiyorlar. Bunu gerçekleştiriyorlar da... Aralarında Cumhuriyet’in yöneticilerinin de olduğu onlarca gazetecinin sorgusuz sualsiz demir parmaklıklar arkasında tutulması, en önemli medya organlarından biri olan Hürriyet’in bir manşet yüzünden yaşadığı kriz ve diğerleri...
Bugün ülke “evetçiler” ve “hayırcılar” diye iki farklı kampa bölünmüş durumda. Ve ülkenin cumhurbaşkanı “hayır, eşittir çukur” deyip hayırcıları tehdit edebiliyor.
3 Mart devrimlerine inanan, o devrimler ışığından beslenen herkes, toplumsal gelişmenin geriye götürülemeyeceğini, akan suların tersine döndürülemeyeceğini tarihsel olarak kanıtlamak zorundadırlar. Bu tarihi bir borçtur...

Kağıtçıbaşı’na veda...
Üniversitede en etkilendiğim hocalarımdan biriydi Prof. Çiğdem Kağıtçıbaşı. Türkiye’de sosyal psikolojinin kurucularından ve kültürlerarası psikoloji dünyasının önemli isimlerindendi. Türkiye’de çocuğun aile içindeki değerini ilk o araştırdı. Kadın erkek eşitsizliği konusunda önemli çalışmalar yürüttü. AÇEV’in kurucularındandı. Ve daha yapacak çok projesi vardı. Zamansız gitti. Geriye sözleri ve yaptıkları kaldı:
Namus cinayetlerini azaltmanın tek yolu geniş kapsamlı bir eğitim. Bu eğitim yalnızca okulla sınırlı kalmamalı.
Yoksulluk ancak kadınlarla azalır. Kadın istihdamında yüzde 7’lik bir artış yoksulluğu yüzde 15 oranında azaltıyor”...
Güle güle hocam, ışıklar içinde uyu...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları