Ahmet İnsel

Hollanda’dan ‘sınırları kapatalım’ çağrısı

07 Mart 2017 Salı

Birleşik Krallık’ta halkoylamasıyla AB’den çıkma kararının alınmasının ardından, Avrupa Birliği’nin geleceğini belirleyecek üç seçimden birincisi, 15 Mart’ta Hollanda’da yapılacak. Diğer ikisi, nisan ve mayıs aylarında Fransa’da cumhurbaşkanı ve 24 Eylül’de Almanya’da federal meclis seçimleri. AB’nin kurucu altı ülkesinden üçünü oluşturan bu ülkelerde seçimlere damgasını vuran ortak olgu, aşırı sağ partilerin artık seçim yarışında ya birinci gelen ya da seçim sonuçlarını belirleyen pozisyonda olmaları.
Bu açıdan Hollanda’nın durumu özellikle dikkat çekici. Geert Wilders’in lideri olduğu, aşırı sağ Özgürlük Partisi’nin (PVV) 15 Mart akşamı birinci parti olması, şimdilik güçlü bir ihtimal. PVV oyların takriben yüzde yirmisini alarak birinci parti olabilecek. Buna rağmen Wilders, herhalde başbakan olamayacak ama Hollanda’nın geleneksel partilerinin temsil krizi daha fazla derinleşecek. Hollanda’da seçmenlerin önemli bir bölümünde görülen geleceğe yönelik kaygılar, geleneksel partiler sistemine olan büyük güvensizlik, ülkeye 2. Dünya Savaşı sonrası damgasını vuran iyimser ilericiliği rafa kaldırmış durumda.
Hollanda’da aşırı sağın yükselişi yeni değil. 2002’de o zaman aşırı sağ partinin lideri olan Pim Fortuyn seçimlerden dokuz gün önce öldürülmüş, seçimlerden iki ay sonra kurulan sağ koalisyon hükümetinde Pim Fortuyn listesi de yer almıştı. Ardından 2010-2012 arasında Hıristiyan Demokrat-Liberal koalisyon hülkümetini Wilders’in partisi PVV dışarıdan desteklemişti. Sonuçta Hollanda’da aşırı sağ on beş yıldan beri siyasal alanın başat partilerinden biri olarak, siyasal gelişmeleri belirliyor.
Hollandalı siyaset bilimci Paul Scheffer, Belçika’da Flaman aşırı sağ parti Vlaams Belang’ın hiç iktidara gelememesi ama 1990’larda sunduğu programda yer alan yetmiş konudan altmışının bugün Belçika’da yönetici sınıfın gündeminde yer aldığını hatırlatıyor. Geert Wilders’in partisinin de son beş yılda İslam, göçmen ve AB karşıtlığı konularında giderek daha fazla radikalleştiğini ve siyasal alanı bu yönde etkilediğini belirtiyor.
Fransa’da Marine Le Pen’in lideri olduğu aşırı sağ Milliyetçi Cephe partisi gibi, Geert Wilders’in partisi de solun geleneksel birçok temasını sahiplenerek seçmen tabanını genişletiyor. Bu temaların başında, iktisadi liberalizm eleştirisiyle birlikte, sosyal hakların korunması ve geleneksel refah devleti savunusu yer alıyor. Bu korumacı sosyal politikaları, sağ geleneğin korumacı kültürel politika önerileriyle birleştiriyor günümüz yeni aşırı sağ hareketleri. Küreselleşme karşıtlığının paratoneri işlevini Fransa’da, Hollanda’da ve Almanya’da göçmen ve elbette Müslüman göçmenler karşısında milli ve yerli kimlik kaybı endişesi oluşturuyor. İslam, güvenliğe yönelik asli tehdit olarak gösteriliyor.
Toplumda yükselen korunma talebi ve buna yanıt veren iktisadi ve kültürel korumacılık önerileri, sol ve sağı yatay olarak kesip, aşırı sağın etki alanını genişletmesine imkân veriyor. Hollanda’da Geert Wilders’in kültürel korumacı politika önerileri radikal imamların hızla sınırdışı edilmesi, camilerin kapatılması, Avro para birliği ve Schengen antlaşmasından çıkılmasına bağlı olarak geleneksel devlet kurumlarının (polis, adalet, ordu) güçlendirilmesini öne çıkarıyor. Ama aynı kültürel korumacı politikalar arasında, eşcinsel haklarının, kadın eşitliğinin savunulmasının yanında, emekli maaşlarının artırılması, sosyal sigorta kurumunun ve sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi de yer alıyor. “Sınırları kapatalım” sloganı AB’den çıkış talebini ve liberal küreselleşmeye tepkiyi özetliyor.
Birleşik Krallık’ın AB’den nasıl çıkacağı önümüzdeki iki yıl içinde somutlaştıktan sonra, AB’den ve ortak para sisteminden çıkış talep eden güçlü bir dalganın Hollanda’da ortaya çıkması ihtimali var. Hollanda’da Nisan 2016’da yapılan ve ulusal egemenlikçi bir girişimin başını çektiği, AB ve Ukrayna arasındaki ortaklık antlaşmasına ilişkin halkoylamasında hayır açık ara önde gelmişti. Gerçi oylamaya katılım sadece yüzde 32 olmuştu ve halkoylaması sonucunun yaptırım gücü yoktu. Ama Hollanda’da 2005’te Avrupa Anayasası’nın halkoylamasında reddedilmesinden sonra, AB’ye yönelik ikinci açık tepki oyuydu bu. İleride üçüncüsünün Avro veya Schengen konusunda gündeme gelmesi mümkün.
Hollanda’da veya Fransa’da seçim sonuçlarının aşırı sağı iktidara getirme ihtimali şimdilik yok denecek kadar zayıf. Ama İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin çatırdadığı bu ortamda, beş-on yıl sonrası için bu ihtimal artık yabana atılmıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları