Bilim-Siyaset İkilemi

26 Ağustos 2008 Salı

Son ayların yapılanmaları, ülkemizde, kamunun elindeki kurumlarıyla, bilim dünyasının neredeyse tamamıyla, AKP siyasetinin egemenliği altına girmekte olduğunu gösteriyor.

AKPnin bilim kurumlarını ele geçirme çalışması üç önemli noktada yoğunlaşıyor. Bunlar, YÖK yönetiminin değiştirilmesi; eskisi ve yenisiyle devlet üniversitelerinin rektörlüklerine yapılan çoğu atama işleminde AKP yakınlığının asıl ölçü alınması ve TÜBİTAK Bilim Kurulunun saptanmasının tek seçiciolarak Başbakana bırakılmasıdır.

Böylelikle AKP siyaseti, bilim kurumlarının tepe noktalarını kendi denetimi altına almış olmaktadır.

Önce bir noktanın altı çizilmelidir: İnsanlık tarihi, siyasetin bilim dünyasına karışmasınınyıkıcı sonuçlarıyla doludur. Çünkü siyasetin karıştığı yerde bilimsel çalışma özgürlüğü olmaz; bu özgürlük olmayınca da bilimsel çalışma olamıyor.

Gerçekte, ülkemizde bilimin yeterince gelişmemiş olmasının ana nedeni, özellikle 12 Eylül sonrasında siyasetin bilime çok aşırı biçimde karışmasıdır. Bu aşırı karışma, AKP anlayışıyla çok daha aşırıboyutlara taşınmaktadır.

***

Siyasetin bilime karışmasının nedenleri, kurumlara göre değişik olabilir.

YÖK yönetimi ve rektör atamalarında türbankonusunun belirleyici olduğu kanısı kamuoyunda çok yaygındır. Yasal düzenlemeleri bir türlü aşamayan hükümet, iç yargı ve AİHM kararlarını uygulama baskısıyla kırmak istiyor ve bu nedenle de türban konusuna açıkça destek veren ya da hoşgörü ile bakacağını açıklamış bulunan rektör adaylarını görevlendirerek, sorunu tepedençözmek istemiş olabilir. Yargı kararları-uygulama uyuşmazlığının nasıl bir sonuca bağlanacağı; çatışmalara yol açıp açmayacağı önümüzdeki günlerde, üniversitelerin açılmasıyla, yaşanarak anlaşılacaktır.

AKPnin bilim kurumlarını ele geçirme, bir adım daha, el koymagirişiminin tek nedeni türban olamaz. TÜBİTAKın bu sorunla doğrudan bir ilgisi bulunmuyor; yine de Başbakan, Başbakan olduğu günden bu yana ısrarla ve inatla bu kurumun yönetimini bizzat kendisi saptamak istiyor. Ancak çok demokratik (!) davranıyor ve bu tutumunun nedenlerini ya da gerekçelerini kamuoyuna açıklama gereği duymuyor. Başbakanın bu ısrarına, bilim dünyasının ve genel kamuoyunun, çok kararlı bir biçimde karşı çıkması gerekir.

Bilim kurumlarını ele geçirme girişiminin, bu kurumlara kendi adamlarını yerleştirme, yani kadrolaşma gibi bir nedeni olduğu yadsınamaz. Bu kadrolaşmanın niteliği ve akademik olmayan personel ile sınırlı kalıp kalmayacağı başlı başına çok önemli bir sorun olarak kamuoyunun duyarlılığını gerektirmektedir. Eğer AKP yanlısı kadrolaşmabilim insanlarını da kapsarsa, eğer öğretim üyesi alımlarında ve onların unvan yükselmelerinde, AKP yakınlığı etkili olursa, artık bilimsel nesnellikten söz edilemez ve bu ülkede bilimin ruhuna fatiha okumak gerekecektir.

***

Doğrusu hükümet, dünyadaki gelişmeleri de dikkate alarak, son yıllarda bilim ve araştırmayaTÜBİTAK kanalıyla harcanmak üzere bütçeden oldukça yüksek miktarda paralar ayırıyor. Bu kaynakların kullanımının siyasal sorumluluğu hükümetin üzerindedir. Ancak bundan sonrası, yani, bilimsel araştırma paralarının nasıl ve nerede kullanılacağına karar vermesi gereken, yine bilim insanları ve bunların oluşturdukları kurullardır. Bu kural yalnız ve ancak diktarejimlerinde bir yana bırakılır ki.. o tür ülkelerde bilimin gelişemediği bir gerçektir.

Çok sakıncalı olabilecek bir nokta daha var.

Hükümet, başta TÜBİTAK olmak üzere yönetimini saptadığı bilim kurumlarına, nelerin araştırılması ya da araştırılmaması gerektiği konusunda da doğrudan ve dolaylı olarak karışırsa, bu ülkede yalnız bilimsel araştırmanın değil, toplumun geleceği de kararır!

***

Türkiye, yeni eğitim yılına, bilim kurumlarının yönetimlerini AKP hükümetinin belirlediği bir ortamda giriyor. Yönetimlerin uygulamalarının bilimsel nesnellikölçülerine uygun olmasının sağlanması, yalnız iç ve dış bilim çevrelerinin değil, tüm toplum için de yaşamsaldır.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları