İnsan Kalmak Yeterli

26 Ağustos 2008 Salı

Rifat Mutlu, hem hekimdir, hem siyasetçi, hem de karikatürist.

Hep aklımızdaydı,Her üçünü nasıl örtüştürebiliyor?sorusu.

Sorduk, öncelikle hekimlik ile siyaset ilişkisini ele almayı seçti. Rifat Mutluya göre hekim yalnızca bir teknisyen gibi insan tamirciliğiyapmakla kendini sınırlamamalı. Hekim, yalnızca hastalıklarında değil, sağlıklı iken de sağlıklarını yitirmemeleri için insanlarla ilgilenmek, onları bilgilendirmek zorunda. Dolayısıyla insan odaklı, çağcıl siyasetten yana taraf olmak durumunda.

Hekim niyeti bozup taraftarlıktan sıkılıp maça girmek isterse ne olacak peki?

İşte orada işler karışıyor. Rifat Mutlunun anlattıklarından çıkardıklarımıza bakılırsa, işler karışmıyor aslında, özellikle karıştırılıyor:

Hekim, eğitimi ve sonucunda kazanmış olduğu yetiler ile insanlarla ilişki sorunu yaşamaz. Hastasının gözlerine bakmaktan korkan, çekinen bir hekim olabilir mi? Onun konusu insandır, insan sağlığıdır. Bu nedenle insanların güvenini nasıl sağlayabileceğini iyi bilir. Bunlar ve diğer meslek olanakları çoğu kez aynı siyasi oluşum içinde bulunan rakiplerini korkutur ve önlem almaya iter. Hedef olma olasılığı çok yüksektir.

Mutluya göre karikatürcünün hekim olması da bir şans unsuru. Çünkü hekimin mesleğinde başarılı olabilmesi için ayrıntıları atlamaması, gözlem yeteneğini geliştirmesi gerekiyor. Hekimlik mesleğinden gelen karikatürcünün insanı tanıma şansına sorumluluk da ekleniyor ama... İnsanların hastalıklarını çizgilerinde değerlendirirken onları ucuz mizah aracı yaparak örselememe sorumluluğu örneğin:

Türk Telekomun görüntülü telefon reklamını getirin aklınıza. Komedyen Cem Yılmaz, şaşılık hastalığı bulunan kişileri ticari amaçla ucuz mizah malzemesi olarak kullanıyordu reklamında. Deneyimlerimden biliyorum. Engelliler, reklamı izleyen bazı densizlerin alay ve şakaları ile karşılaştıkları için sokağa daha az çıktılar, toplumsal katılımcılıkları azaldı.”

Rifat Mutlunun ulaştığı yer dikkate değer:

Hekimlikte, siyasette, karikatürde, yaşamın her alanında duyarlıolabilmenin gizi insan olmak ve öyle kalabilmekte yatıyor...

 

Küçülen Devlet

Devlet küçülmüş, küçülmüş, küçülmüş, nereye girmiş; Petrol-İşin araştırmasından öğrenelim:

Türkiyede 1986-2007 (Haziran) döneminde toplam 29.3 milyon dolar değerindeki özelleştirme işleminin yüzde 62si blok satış, yüzde 18i halka arz yoluyla satış, yüzde 4.3ü İMKBde satış yöntemleriyle gerçekleşmiş.”

Yani, ileri sürüldüğü gibi sermaye tabana değil, taban sermayeye yayılmış.

Özelleştirmelerin yoğunluk kazandığı AKP hükümeti döneminde 17.8 milyar dolar dolayında özelleştirme işlemi gerçekleştirilirken, bunun yüzde 79.2si tahsil edilebilmiştir. 1991-2007 tarihleri arasında kamu borç ödemelerinde kullanılmak üzere özelleştirme gelirlerinden Hazineye, toplam 12.9 milyar dolar tutarında aktarma yapılmıştır. Bunun 9.4 milyar dolarlık kısmı (yüzde 73.2si) 1. AKP Hükümetinin son iki yılında aktarılmıştır.

Neymiş? Devlet küçülür borç büyürken, devletin küçülen yanı borca gitmiş...

Okumaya devam edelim:

Özelleştirme uygulamaları sonucunda, 21 bin 676 işçi işten çıkarılmıştır.

Neymiş? Özelleştirme istihdamı değil, işsizliği, haksızlığı artırmış.

Öğrenmeye devam:

Kapalı kapılar ardında yapılan satış pazarlıkları, satışlardan komisyon almalar, siyaset-bürokrat-işadamı ilişkisine dayalı yolsuzluklar yoluyla siyasi yandaşlara kaynak aktarıldı. Satış sırasında yapılan usulsüzlükler, binlerce suç dosyasının oluşmasına yol açtı.

Sendikal örgütlülük yok edilerek, örgütlenme özgürlüğü katledildi. Tek başına bırakılan işgücünün sömürülmesiyle kârlar büyütüldü. Anayasa, yasalar, yönetmelikler ihlal edildi. Yargı kararları uygulanmadı, hak arama yolları engellendi.

Özetle ne olmuş? Petrol-İşin saptamasıyla:

Büyük bir demokrasi suçu işlenmiş...

 

Şeker Hançeri

Şeker-İş, sanayileşme atılımında önemli yer tutan pancar şekeri pazarının giderek daraldığını belirlemiş:

Türkiyedeki toplam kaçak miktarının (yurtiçi kaçak üretim ve satışlar dahil) 800 bin-1 milyon ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu da yaklaşık 8 milyon ton pancar ve 1 milyon ton şeker üretiminin yapılamadığı anlamına gelmektedir.

Türkiyenin 1 milyon ton şeker üretememesinin sonuçları ne mi olacak? İşte sonuçlar:

2 milyon dönümde pancar tarımı yapılamayacak. 200 bin çiftçi ailesi pancar tarımından dışlanacak. Tarımda 1 milyon 600 bin adam/gün, sanayide 260 bin adam/gün olmak üzere 1 milyon 800 bin adam/gün istihdam kaybedilecek. Kırsal kesimde yaklaşık 1 milyar dolar gelir yitirilecek. Ayrıca ülkeye giren kaçak şeker nedeniyle Türkiye 600 milyon dolarlık döviz kaybına uğrayacak.

Şeker-İş, zararın bu kadarla bitmeyeceği kanısında:

Bu rakamlara, pazarlama olanaklarını genişletmek amacıyla yurtiçi firmaların yüzde 17-18lere varan oranda fiyat kırarak maliyetin altında satış yapmalarından dolayı katlandıkları zararlar da eklenmelidir. Nitekim, yıllık 3 milyar dolar ekonomik büyüklüğü olan sektörde kayıt dışı faaliyetlerin sektör büyüklüğünün yarısına yaklaşması, hemen hemen 1.5 milyar dolar civarında ekonomik kayıp anlamına gelmektedir.

Arkadan, önden, yandan; her yönden hançerleniyoruz. Bile bile...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları