Çiğdem Toker

Murat’ın şahsında

10 Mart 2017 Cuma

Sevgili Murat,
Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle “Hayal ettiğim çiçekleri -ki hepsi papatya- lütfen kabul buyurun” diyordun.
Silivri’de yazılı bir mesaj alıp vermek size yasak olsa da sözle yaptın sen bunu.
Görüşmenizde şifahi olarak yolladığın düşsel papatyaları, ben de her telefonunda istisnasız ilk kelime olarak duyduğum “kardeş” kontenjanından kabul ediyorum.
İster teşekkür say bu mektubu, ister tahmin edebileceğin gibi senin şahsında, cezaevinde haksız hukuksuz uzun tutukluluğa maruz kalmış, küçüğüm-büyüğüm konumundaki bütün meslektaşlarıma birikmiş bir toplu sesleniş.
Söylemeyi en çok önemsediğim ilk şey, hatırlama ve unutmaya dair.
Sizi unutmuyoruz.
Yazdığımız başka başka şeyler bu zannı vermesin. Dışarıda bulunmanın kıymetini, en iyi bildiğimiz şey olan “haber vermek haberdar kılmak” işini aksatmadan yapma önceliğimiz var. Bu sebeple işimizi yapmak, unutuş değil aslında hatırlayışın ta kendisi.
Gerçeği anlatmakta direnmek, sizlerin sadece iyi gazetecilik yaptığınız için cezaevinde olduğunuz gerçeğinin altını çizmenin bir başka yolu.
Yoksa pencereden içeriye dolan güneşin, tam da o anda bulunduğunuz koğuşa uzanıp uzanmadığını, ağır metal kapıların açılıp kapanış seslerini zihnimden geçirmediğimiz bir gün yok. Güneş dediğime bakmayın. O içeriyi düşünmenin, sık sık “içeriye” firar eden aklın kuvvetli bir sembolünden ibaret. Işığa, hem de sıcaklığa tekabül ettiği için kuvvetli.
Bir yağmur, bir ayaz, ekranda beliren bir “son dakika”, unutulmuş bir türkü, hafızadan sökün edip gelen eski bir hatıranın da hatırlayışa vesile olmadığını kim söyleyebilir.
Uzun tutukluluğunuz yargısız infaz ötesinde, ağır ve peşin bir cezaya dönüştü çoktan. Devletin yargı sisteminden hem hukuken, hem de vicdanen alacaklısınız. Henüz iddianame bile yazılmamışken dolayısıyla neyle suçlandığınız bile belli değil, istenen ceza dahi ortada yokken nasıl böyle emin olduğumu ola ki merak eden çıkarsa, -açık mektup ya bu!- benzer sözcüklerle cevap vereyim: Onca tutukluluk zamanına karşın hâlâ iddianame yazılmadığı için. Üstelik bir iddianame, yargı nezdinde halihazırdaki “şüpheli” sıfatınızı, “sanık” haline dönüştürecekken yapılmıyor. İddianame yokluğunda, aylardır hapis tutulmanızın siyasi bir tercihin dışında nasıl bir anlamı olabilir ki?
Varsa eğer, neden çıkıp kimse açıklamıyor?
Mektup yasağı, iddianamenin çıkmamasını büsbütün ağırlaştırıyor.
Hayatın içinde var olma alışkanlıkları okuyup yazma üzerine kurulu insanları, mektup alıp göndermekten yoksun bırakmak, sonucu manevi işkence olan bir uygulamanın ta kendisi.
Gerçi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Berlin Turizm Fuarı’nda ifade özgürlüğüne yönelik tutuklamalara dair soruyu yanıtlarken “bullshit” dedi. (Tam karşılığı boğa dışkısı olsa da argoda zırva ve saçmalık anlamına geliyor) Konunun “basının kara propagandası olduğunu” söyledi. Çavuşoğlu’nun diplomatik nezaketi bir yana bırakıp kişisel ifade özgürlüğünü maksimum düzeyde kullanması, seçmenlerinin ruhunu okşamış olabilir.
Yine de biz tüm yürekli kadınlara papatya gönderme dileğini bir kâğıda tek cümle not olarak dahi yazılamıyor oluşunun, nasıl “kara” bir hakikat olduğunu iyi biliyoruz.
Yarın rengârenk kartpostallar gönderilecek size.
Sizler de elinize ulaştırılmasa dahi, o kartların saçmalıklardan uzak hakiki duygular taşıyacağını iyi biliyorsunuz.
Özgürlük dileğiyle.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları