Hırstan sarhoş olanlar...

16 Mart 2017 Perşembe

İnsan yalnız içkiden değil, hırstan da sarhoş olur! Evet çıkmazsa iç savaş çıkar dediler. Şiddet artar dediler. Kaosa sürükleniriz dediler. Evet çıkmazsa dış düşman harekete geçer dediler. Evet çıkmazsa, ekonomi çöker, yabancı sermaye kaçar, turizm mahvolur, işsizlik
artar dediler.
İktidarda oldukları dönemde bütün bunlar zaten adım adım gerçekleşti.
Hayır diyenler teröristtir, FETÖ’cüdür, PKK’lidir dediler. Naziler de Hayır diyor dediler. Hayır diyen, diyecek olanları tehdit ettiler, korkutmak için her yola başvurdular.
Ellerindeki güçle ve bizim vergilerimizle sahip oldukları her olanağı sonuna dek kullanarak dağı taşı, camileri okulları, resmi yapıları, uçakları, vapurları, duvarları panoları, televizyon kanallarını ve yandaş basını “Evet”lerle donattılar. Referandum günü yaklaştıkça, evet dayatmasının dozunu, şiddetini arttırdılar.
Anketlerde Evet’i 2 puan arttırmak için ülkenin aşağılanmasına göz yumdular. Aşağılayanlara teşekkür bile ettiler!
Hayır mitinglerini yasakladılar. Hayır afişlerini yırttırdılar. Hayır diyen hocaları kovdurttular. Hayır diyenleri işlerinden attırdılar. Hayır diyene “Bedel Ödeyeceksin!”i yapıştırdılar...
 
Gerilim - travma
Eyy gafiller! Farkında değil misiniz bedel ödetmeye çalıştığınız sadece hayır diyecek olanlar değil, bütün bir millet!
Herkes TBB Başkanı Metin Feyzioğlu gibi muhteşem bir yanıtla sizleri rezil edemez elbet! Ancak bu hakaret, bu tehdit, bu hırs, bu baskı, bu cezalandırma yöntemleri, bu dayatmayla toplumda yaratılan tahribatı görmüyor musunuz!
Ben bugüne dek ne “sokaktaki adamdan” ne de en yetkili ağızdan neden rejim değişikliğine “evet” denilmesine ilişkin aklıbaşında bir açıklama duydum. Sadece Hayır denmemesiiçin küfür ve tehdit duydum... Özür dilerim; gerekçe olarak bir de Erdoğan aşkıyla yanıp tutuşanların ruh halini duydum...
Oysa Hayır diyenler, gerekçeleri bir bir anlatıyor. Hayır diyenlerin tek gücü, tek silahı, sözleri, düşünceleri...
Bu hiç ama hiç adil olmayan, eşit olmayan, haksız rekabete dayalı Referandumun sonucu ne çıkarsa çıksın, bu ülkede yaşamaya, birlikte yaşamaya mahkûmuz. Kırmadan dökmeden, birbirimizi yok etmeye çalışmadan, ülkenin daha çok aşağılanmasına izin vermeden birlikte yaşamak zorundayız.
Bugüne dek gerilimden beslenen hükümetin bu gerilimi arttırmak, yaymak, derinleştirmek için başvurduğu her yolu geri püskürtmekzorundayız. FETÖ, PKK, İslamofobi derken bu millet daha çok travma kaldıramaz.
 
Huzursuzluk
Benimki geç kalmış bir okuma... Zülfü Livaneli’nin “Huzursuzluk” kitabını bir çırpıda soluk soluğa okudum. Şiirsel dile, su gibi akıcılığa, Doğu-Batı sentezine, anlatma biçimine, masal, efsane içindeki masallara, efsanelere, gerçekle düşgücünün kaynaşmasına hayran oldum. Yaşadığımız savaşların, kötülüklerin kadın ve çocuk üzerindeki yıkımı bir kez daha içimi yaktı. Okurken, başta Ezidiler olmak üzere çok şey öğrendim. Zenginleştim.
Ve kendi hırsıyla, ülkenin yaralarıyla, kanıyla sarhoş olanların çoğaldığı günümüzde şu satırları paylaşmak istedim.
“Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar.
Keskin diken devenin ağzında yaralar açar,
o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. Bütün Ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları