‘Köprü altı boy boy öpsün seni kovboy’

18 Mart 2017 Cumartesi

Televizyon programında, iki büyükelçi, Uluç Özilker ile Murat Bilhan, Avrupa ile son gerginliği, gayet yetkin bir biçimde irdelerken siyasilerimizin uluslararası ilişkilerde kullandıkları dili çok yadırgadıklarını da belli ediyorlar.
Gerçekten siyasilerimiz, konuşmaya başlayınca kristal mağazasına girmiş fil misali kırıp dökmedik şey bırakmıyorlar. Son kriz sırasında da Hollanda ve Almanya’nın bakanları, başbakanları devletlularımızın söylemlerinden nasiplerini aldılar, ne Nazilikleri kaldı ne faşistlikleri... Bakanlar içinde diplomasi diline en aşina olması gereken Mevlüt Çavuşoğlu Türkiye’deki insan hakları uygulamalarıyla ilgili olarak, hoşuna gitmeyen soru soran Alman gazeteciye şu özlü yanıtı verdi: -
Bullshit!
Öyle görünüyor ki yakında siyasilerimiz diplomatik dillerini daha ilerleterek öfkelerinin hedef tahtasına yerleştirdikleri yabancı devlet adamlarına tekerleme haline getirilmiş şöyle “diplomatik hitaplarda!” bulunacaklardır:
- Köprü altı boy boy/ öpsün seni Türk kovboy...
Ya da, kızdıkları bir ülkenin devlet adamına şöyle yanıt verebilirler:
- Onu öyle demezler/ peynir ekmek yemezler/ ben de seni tepelemezsem/ bana da adam demezler.

***

Halkın nabzını çok iyi tutmakla övünen siyasilerimiz “monşer” olarak niteledikleri diplomatlarımızı iyice şaşırtan, ama seçmenin kültürüne daha uygun düşen bu tür “diplomasi dili!”ni kullanmakta, nasıl olsa dış politikamızın esas muhatabı yabancı ülkeler değil, kahvedeki “bilge!” olduğundan beis görmüyorlar.
Diplomatın şaştığı, devlet adamının ayıpladığı aklı başında kişilerin alaya aldığı bu diplomatik dili eleştirenlere, onu geliştirenler kahkahayla gülmekte ve “Bizim Hollanda ile Almanya’ya seslenir görünürken aslında mahalle kahvesindeki seçmeni hedef aldığımızı hâlâ anlamamışlar. Oysa biz dışarıda hayali düşmanlar yaratırken, kahvedeki seçmen sayesinde amacımıza ulaştık” diyerek, bildikleri yolda yürümeyi sürdürmekteler.
Haklı olabilirlerdi, mahalle kahvesine yönelik diplomasinin bedeli çok ağır olmasaydı eğer.
Oysa diplomatik dille, kerizmatik lisanı birbirine karıştırmanın bedeli çok ağırdır.
Nitekim son olaylarda da, devlet temsilcilerinin uçaklarının inişine izin verilmeyen, bakanları istenmeyen adam ilan edilen, habersizce ülkeye giriş yapan kadın bakanı haysiyet kırıcı şekilde sınır dışı edilen Türkiye, Cumhuriyet tarihimizde şimdiye dek hiç rastlanmamış biçimde, aşağılamıştır.

***

Mahalle kahvesi diplomasisinin yol açtığı son kriz süresince, içeride esip küfürmelere karşın, yabancı muhataplara aşağılanmayla orantılı bir mukabelede bulunulmuş, can yakacak bir karşılık verilebilmiş değildir.
Tepkiler lafta kalmış, fiiliyatta bize yönelik muameleyle orantılı herhangi bir yaptırım uygulanamamıştır.
Bu durum, “Türkiye hep bağırır çağırır, ama aslında bir şey yapamaz” düşüncesinin pekişmesine yol açmıştır. İkide bir mahalle kahvesi diplomasisi güdüp ikide bir aşağılanmaya karşı etkin bir yaptırım uygulayamamanın sonucunda dünyada, Türkiye’nin dış politikada dayak arsızı olduğu algısının yerleşmesine yol açmakta.
Bunun yanı sıra Türkiye son zamanlarda şimdiye kadar eşi görülmemiş bir yalnızlığın pençesine düşmüş bulunmaktadır.
Kendilerine yönelik aşağılama veya zorlama girişimlerine orantılı bir karşılık verme konusundaki duyarlılıklarıyla, demokrasinin temel ilkelerini çiğnemekte beis görmediklerini son olaylardaki davranışlarıyla kanıtlamış Avrupa ülkelerinin, gerginliğin bedelini oradaki Türklere de ödeteceklerinden kimsenin kuşkusu olmasın! Nitekim ödetmeye başlamış bulunuyorlar bile.
Turizm sezonu açılınca Almanya ve Hollanda ile gerginliğin bedelinin somut karşılığını Avro ile görecek olan politikacılarımızın o zaman, biraz olsun akılları başlarına gelir mi dersiniz?
Pek sanmıyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları