Güçler ayrılığı yoksa anayasa da yoktur

20 Mart 2017 Pazartesi

“Güçler ayrılığı”nın geçmişi taaa 2000 yıl öncesine kadar gidiyor. Yani Antik Yunan’a ve sonra da Roma İmparatorluğu’na. İngiliz krallarının yetkilerinin kısıtlanmasını geçelim, 1700’lerden itibaren Aydınlanma çağında, yönetimerk meselesi, düşünce-siyaset tarihinde vücut buldu.
Montesquieu dedi ki: Kuvvetin kötüye kullanılmaması için, tabiatı gereği, kuvvet kuvveti durdurmalıdır.”
1789 İnsanlık ve Yurttaş Hakları Bildirgesi: Hakların güven altına alınmadığı ve güçler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur.”
“Çare Başkanlık mı?kitabından okuyorum (Palme Yayıncılık). “Ortak akıl arayışına” çıkmış Avukat Ece Güner Toprak.. Aktarmayı sürdürüyor: “Bir kişiye sınırsız güç verilirse insan doğası gereği bu güç zamanla hatalara yol açar veya istismar edilir, kişisel menfaatler çerçevesinde kullanılır. Mutlak gücü farklı güçler ile sınırlamak gerekir. Ortak akıl olursa bu, bizim, vatandaşların lehine olur...”
ABD’de Başkan, erkler yönetiminin “koordinatörü”dür adeta! Ruhunda var olan şudur: “Sakın başımıza her konuda karar veren bir kral veya hükümdar gelmesin.” Anayasanın ruhunda “adalet ve özgürlüğün nimetlerini her vatandaş için sağlamak” yatar.

Tek adama yetki, geriye gidiştir
Osmanlı ve Türkiye tarihinde de ana çizgi 200 yıldır bu gelişmeye uygundur. “1924 Anayasası’na göre Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder. Millet adına egemenliği kullanır. Her zaman hükümetleri denetler, isterse düşürür. Hükümetlerin Meclis’i feshetme yetkisi yoktur.”
Dayatılan referandum ise bu yetkiyi tek adama vermektedir, Meclis’i feshetme yetkisi ile birlikte... Tek adam seçilecek, o her şeyi belirleyecek. Sayısız başkan yardımcısıyla birlikte! Milletin seçmediği atanmış kişiler! Milletin seçtiği milletvekillerinden ise tek kişi orada olamayacak.. Meclis’e hesap vermeleri söz konusu değildir. Düşünün, millet tek kişiyi seçecek, o da tüm yönetim kademelerini, tüm üst bürokrasiyi, neredeyse tüm yargıyı...
Nerede bu yağma! Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde böyle yetkiler kimseye verilmedi.

Demokratik nitelik yok, çünkü...
Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir sistemi getirmeyi öngören, “yerli ve milli” adı altında yönetim yobazlıklarıyla dolu yeni anayasa için “tekerleği yeniden keşfetme” olarak nitelendiriyor ve “bilinen, denenmiş hiçbir demokratik sisteme benzemiyor” diyor.
Yeni anayasa, hukuken Başkanlık sistemi öneriyor, ama tamamen otoriter ve diktaya varacak yetkilerle donatılı bir sistem. Demokratik niteliklerden tamamen arınmış, çünkü ne “katı güçler ayrılığı” var, ne de “denge- denetim mekanizması”.
Kitap anlaşılır bir dille yeni anayasayı hallaç pamuğu gibi atıyor ve “Türkiye tek ayak üzerinde durmaya zorlanıyor” diyor. Yazarın, “nasıl bir Türkiye” vizyonu da var kitapta... Çok satılsın ve okunsun! Herkes kolay anlayacak.

Çok önemli bir araştırma kitabı daha
Şu sıralarda anayasa değişikliğini derinlemesine inceleyen, eleştiren ve önerilerde bulunan başka kitaplar da var. Bunlardan biri de “Hukukun Üstünlüğü - Dört Kıtada Başkanlık Sistemi - Ülke örnekleriyle hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasi” başlıklı, İlyas Doğan ve Serdar Ünver’in editörlüklerini yaptıkları kitap (Astana Yayınları).
Eser, Prof. Dr. İlyas Doğan’ın Anayasa Teorisi adı altında yürüttüğü doktora dersleri sırasında yapılan akademik araştırmaların bir ürünü olarak ortaya çıkmış çok yazarlı bir kitap.
Bugünlerde yapılan günlük siyasal tartışmalara taraf olmak amacını taşımadığı belirtilen kitapta, referanduma götürülen anayasa önerisi de kapsamlı bir eleştiriye tabi tutulmakta ve Kuvvetler Birliği esasına göre yönetilen hiçbir toplum, siyasi krizlerden uzak kalmamıştır, yargı bağımsızlığının hayata geçmesi ciddi engellerle karşı karşıyadır.. biçiminde, dört kıtada yapılan araştırmalardan elde edilen çok önemli bir çıkarsama-sonuç okurla paylaşılmaktadır.

Kırılgan bir rejim öneriliyor
Başka çok önemli sonuçlar daha var: Egemenliği halk adına kullanan yöneticilerin, iktidarları boyunca yaptıklarının hesabını sadece sandıkta seçimlerde verecekleri şeklindeki bir anlayışı demokrasi anlayışıyla bağdaşık görmüyor: “Demokrasi bir teamüller rejimidir.”
İnsan haklarının kamu otoritesi karşısında güçlü yargısal koruma mekanizmalarıyla donatılmadığı bir yönetim sistemi, her zaman kırılgan olmaya mahkûmdur. Kırılgan rejimler de toplumu her zaman kamplara ayırmak zorunda kalırlar. Sürekli birbirini tehdit olarak algılayan bir toplumda, zenginlik ve barışın kalıcı olması, insan onuruna yakışır bir bireysel ve toplumsal hayat elde etmek son derece düşük bir olasılıktır!”
Bilimi seviyorum! Dört kıtada neler neler buldular’a hiç girmedim! Meraklısına şiddetle tavsiye ediyorum. Hepsinin ellerine, beyinlerine sağlık...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları