Erol Önderoğlu

Benim en azından iddianamem var...

21 Mart 2017 Salı

Merhaba Ahmet (Şık), Kadri (Gürsel), Murat (Sabuncu), Musa (Kart), Akın (Atalay), Turhan (Günay), Hakan (Kara), Güray (Öz), M.Kemal (Güngör), Bülent (Utku), Önder (Çelik)!

Bu mektubu gazetenizde okuduğunuzda biz de, Şebnem (Korur Fincancı) ile birlikte Özgür Gündem dayanışma davası kapsamında bir duruşmaya daha çıkmış olacağız. Onca yıl emek verdiğimiz meslekte, en acıklı haliyle, “En azından iddianamem var, mahkemem belli” düşüncesi aklımızdan geçebiliyor; bu hale düşürüldük. Oysa ki, sizler gibi birçok gazeteci ve akademisyen arkadaşımız hapishanelerde bir an önce dava açılmasını ve çok değil, kendinizi savunma imkânı verilmesini bekliyorsunuz.

Haziran 2016’da bizim eziyetimiz 10 günle sınırlı kaldı; o zaman ulusal ve uluslararası dayanışmanın bir kıymeti de vardı. Siz bizi özgür kıldınız, devir değişti, biz ne yazık ki bunu sağlayamıyoruz! Sizler 143 gün, Ahmet de 82 gündür özgürlüğünüzden yoksunsunuz.

Gazetenizin üst köşesinde yer alacak tutukluluk gün sayısını, biz henüz sabah evden çıkarken, hatta gecesinden hazırlıyoruz. Uzun süredir böyle yaşıyoruz, arkadaşlar.

Adaletin tükenişine uzun süredir tanıktık. Peki ya merhamet ve insan olmaktan kaynaklanan hisler?... Şahin Alpay 73 yaşında, neredeyse yedi aydır aynı tecrit şartları altında iddianame bekliyor. Murat Aksoy ve Atilla Taş yedi ay sonra ilk kez haftaya adliye yüzü görecek…

Geçen hafta içi Kadıköy’e gittim, kahve söyledim. Tarık Hakan, Şener Şen ve İlyas Salman’ın içlerinde olduğu, nostaljik komedi filmlerinden alınma kartpostallar alıp kahve eşliğinde yazdım. Yazdıklarım üzerinden yazmadıklarıma selam gönderdim. İki haftadır teslim edilmemiş, hiç şaşırmadım. Teslim edilmez. Biliyordum ki, televizyonlara bağlanıp “Mektuplaşmalarında bir engel yok” diyenler nefes alıp verdikleri gibi yalan söylüyorlar. Son olarak öğreniyoruz ki, gökyüzünü size çok görmüşler… Kuşlar sizinle dertleşmeye kalkışmasın diye tellerle kapatmışlar.

Gazeteciliği ve haklarımızı dayandıracak ne bir kanun ne de bir süreç kaldı arkadaşlar! Varlığınızın ve mücadelenizin anlam kattığı ifade özgürlüğü gibi temel meseleler, siz de fark ediyorsunuz ki, hepimize “samimiyet” dersi verenlerce diplomatik polemiklerin adi bir nesnesi haline getirildi.

Dünyaya yargı bağımsızlığı ve egemenlik dersi verenler, aylardır tutuklu sizlerin dosyalarını görüşmekten ödü kopan Anayasa Mahkemesi’nin hareketsizliğini izlemekten, sonunda işi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bırakmaktan ne kadar da keyif alıyorlar? Acınacak haldeyiz.

Şebnem’i, Ahmet’i ve beni terörizm propagandasından yargılıyorlar; onlarcamız geçen haftalarda sistematik şekilde mahkûm edildi. Mahkemeler savunmayı dinliyor gibi yapıyor… Ya iktidar? Televizyon stüdyolarında yanıt veremedikleri Kadri’yi, “FETÖ’yü gözünüze soktuğumda neredeydiniz” diye soran Ahmet’i, daha resimlerine hoşgörü gösteremedikleri Musa’yı, Die Welt’e haber yazan Deniz’i, “FETÖ destekçisi”, “terörist” veya “casus” olarak gösteriyorlar.

Sizler demokrasiyi askıya alanların elinde çoktan birer rehinesiniz, biliyorsunuz.

Hepimize ve tüm topluma, “kutlu yürüyüş” stratejisi ve takviminin bir gereği olarak, yasal kılıflar kullanılarak bedeller ödetiliyor. İdeolojik tasfiye ve hükmedilecek alan esasken seçimler, Meclis, AYM, YSK, TCK, TMK’nin ne önemi olabilir?… Ancak endişem odur ki, nefret, baskı ve çifte standartla toplum da iyiden iyiye zehirlendi.

Gazeteciler hapsetmenin en kolay olduğu bu ülkede adaletsizliğin son bulması için mücadele elbette sürecek. Dirençli ve güçlü mesajlarınız gazeteye yansıdıkça okuyor, teselli buluyoruz. Hepinize kucak dolusu selamlar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cezaevinden Panama mektubu 28 Haziran 2016

Günün Köşe Yazıları