Hikmet Çetinkaya

Özgürlük ateşi...

23 Mart 2017 Perşembe

Temel hak ve özgürlükler, insanlığın yüzyıllar boyu süren mücadeleleri sonucu elde edilen kazanımlardır...
Bu özgürlüklerin düzeyi çağdaş toplum olmanın göstergesidir.
Çağdaş dünyanın bir parçası olan Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler açısından hak ettiği konuma getirilmesi, toplumumuzun da beklentisidir.
Bir toplumdaki en önemli unsur, bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır.
Bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel koşuludur.
Çünkü demokrasi hoşgörüye ve her düşünceye saygıya dayanan bir sistemdir.
Yurttaşların bir kısmının daha üstün haklardan ve özgürlüklerden ya da ayrıcalıklardan yararlanması olası değildir.
Yarışı kazanmak ve iktidara gelmek, çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz...
Çağdaş demokrasinin en çok önemsenen niteliklerinden biri, çoğunluğun hiçbir koşul altında temel hak ve özgürlükleri tartışma konusu yapmaması, azınlıkta bulunanların hak ve özgürlüklerine saygılı olmasıdır.

***

Hayat kendi akışı içinde geçiyor... Ülkemizde çağdaş demokrasi bir türlü yaşam biçimi olmuyor.
Oysa azınlıkta kalan görüşlerin ve muhalefet hakkının anayasayla güvence altına alınması demokrasinin çoğulcu niteliğini pekiştirir...
Peki, nedir çoğulcu nitelik?
Sık sık altını çizdiğim gibi başta İnsan Hakları Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı, Helsinki Nihai Senedi...
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartların hayata geçirilmeleridir.
Bugün başta AKP olmak üzere Meclis’te olan MHP, HDP gibi partiler, Meclis dışında olan siyasi oluşumların tümünün programlarında temel hak ve özgürlükler yer alır.
Ayrıca yine siyasi partiler tüm yurttaşların özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma hakkını esas kabul eder...
Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri özgür medyanın varlığıdır...
Başta anayasa olmak üzere, medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak, medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayan yasak ve cezaların kaldırılması gerekir özgür bir toplum olmamız için...

***

Daha önce yazdım ama yinelemekte yarar var:
AKP 2002 seçimlerinde yani 15 yıl önce bu sözlerle çıktı yola.
Tek başına iktidar oldu...
Geldik bugünlere...
Verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı, FETÖ’cü kanlı darbe kalkışmasının ardından OHAL geldi.
Birlikte, yağmur altında yürüdüler, verdikleri sözleri unuttular.
Verilen sözleri yağmur suları götürdü...
Temel ilkeler, çağdaş demokrasi, hoşgörü, çoğulcu nitelik, özgürlüklerin tartışılamayacağı, düşünceleri yansıtma, yasak ve cezaların kalkacağı...
Hepsini ama hepsini...
Sular götürünce ortada kum kaldı.
Yazılı ve görsel medyanın özgürlüklerinin titizlikle korunacağı ve tekelleşmeye fırsat tanınmayacağı bizim için masal oldu.
Bugün gazetecilerin, yazarların çoğu hapiste, kimi televizyonlar, radyolar kapalı, basın kartları iptal.
Ülkeyi yönetenler ne diyordu bu arada?
Şunu:
“OHAL millete karşı değil, devlete karşı...”
Darbeci paşaları, yargıçları, savcıları, polisleri kimler terfi ettirdi, kimler o koltuklara oturttu?
FETÖ’cü “ur”, sinsice falan değil, gözümüzün içine baka baka geldi o makamlara...
Kumpas davalarında kimileri “efsane” kimileri “kahraman” değiller miydi?
Meseleyi anlamak için onların nasıl “kahraman”, nasıl “efsane” olduklarına bakmak gerek!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları