Ahmet İnsel

Hapse atmasa da toplumdan tecrit ediyor!

25 Mart 2017 Cumartesi

Geçen haftalarda üniversite öğretim üyelerine yollanan soruşturma formunda, KHK ile işten çıkarılmış yakınları olup olmadığı sorulmuştu. Belli ki eşi, çocuğu, yeğeni veya teyzesi bu şekilde işten atılmış olanlar da şüpheli yurttaşlardı veya olmaya namzettiler. Belki onlar da işten atılmayacaklar ama idari görevlere getirilmeyecekler, yükseltmelerde engelle karşılaşacaklardı. Eşi tutuklanan kişinin, hakkında hiçbir soruşturma olmasa da salt idari kararla pasaportuna el konulması, aynı keyfi önlemin KHK ile işten atılanlara yapılması ve bu kişilerin tüm haklarının askıya alınması, yargısız cezalandırmaya dönüşen uzun tutukluluk süreleri, idari kararlara dayanarak uygulanan yaygın müsadere akla totaliter rejimleri getiriyor.
Türkiye’de iktidarın giderek artan totaliter eğilimlerinin somut işaretlerinden biri daha geldi. Geçen günlerde TÜBİ- TAK bünyesinde faaliyet gösteren Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi Müdürlüğü Türkiye’de yayımlanan bilimsel dergilere 17 Mart tarihli bir yazı yolladı. Dergi editörlüğüne hitaben yazılan, ULAKBİLİM müdürünün imzaladığı bu yazı, “OHAL süresince FETÖ/PDY ve diğer terör örgütleri ile bağlantılı kamu personelinin ihraç edilmesi söz konusu olmuştur” diye başlıyor. İnsan durumu bilmese, bu ifadeden, böyle bir durum “söz konusu olmuş” ama arkası gelmemiştir denmesini bekliyor. Çünkü söz konusu falan değil, kanlı canlı yapılmış ve yüz otuz bin kişiyi doğrudan ilgilendiren bir işlem, “söz konusu olmuş olan” kamu görevinden ihraç işlemi!
Bunun ardından ULAKBİLİM Müdürü, ULAKBİLİM TR dizin veri tabanlarında kabul edilmiş, DergiPark hizmetinden yararlanan tüm dergilerde sorumlu, editör, editör yardımcısı, hakem kurulu gibi görevleri bulunan kişiler arasında kamu görevinden ihraç edilen veya açığa alınanlar varsa, “durumlarının yeniden değerlendirmesi, hakkında yaptırım bulunanlarla ilgili tedbirlerin alınması konularında sorumluluğun dergiye ait” olduğunu bildiriyor. Bu çerçevede yapılacak değişikliklerin ULAKBİLİM’e bildirilmesini istiyor. Kısacası TÜBİTAK’ın bu kuruluşu, sayısı beş bine yaklaşan KHK ile ihraç edilmiş veya askıya alınmış akademisyenlerin herhangi bir hakemli dergide görev almasını yasaklıyor. Belki bu kişilere yer veren dergileri bilimsel dergi statüsünden çıkarmaya hazırlanıyor. İşlem, totaliter rejimlerde çok sık gördüğümüz, herhangi somut bir suçu olmayan ama iktidarın bir nedenle şüpheli olarak tanımladığı kişilerin, hapse atılmasalar bile, mesleki ve sosyal olarak toplumda tecrit edilmeleri pratiğine benziyor.
Aslında 20 Temmuz’dan beri yayımlanan KHK’ler ne ULAKBİLİM müdürüne ne de TÜBİTAK’a böyle bir yetki veriyor. Yollanan yazı, idari kararla ve herhangi bir gerekçe göstermediği için keyfi biçimde yapılan bir işlemden hareketle, keyfiliğin uygulanma alanını genişlettiği gibi, söz konusu kişilerin kamu alanı dışında da faaliyet göstermelerini, mesleklerinin doğal bir parçası olan işleri yapmaya devam etmelerini de engellemeye kalkıyor. Bilimsel özerkliğe doğrudan ve açıkça müdahalede bulunuyor. Hukuk devleti normları içinde suç olan bir işleme imza atıyor. Yanıt vermenin zül addedilmesi gereken bir çağrıda bulunuyor.
Türkiye’de üniversiteler hiçbir zaman gerçek bir akademik özerklikten yararlanamadı. İktidarın eli az veya çok üniversitelerin üzerinde hep oldu. Burası önemli bir siyasal kadrolaşma alanı olarak görüldü. Son otuz beş yılda, önce 12 Eylül sonrasında, süngü korumasında Türkİslam sentezi kadrolaşması, daha sonra AKP iktidarında gemi iyice azıya alan Gülen cemaati başta olmak üzere, dini cemaat kadrolaşmalarının asli av alanlarından biri oldu üniversiteler. Buna rağmen gerçekten bilimsel faaliyet yürütülen, iyi eğitim verilen büyüklü, küçüklü adaları da üniversite camiası içinde barındırmaya devam etti. Gelecek açısından ümit bu adaların yaygınlaşmasıydı. Ama AKP iktidarının aklını dumura uğratan bir hınç, Türkiye’de on yıllar boyunca telafi edilmesi mümkün olmayacak bir yıkımı bilim ve öğretim dünyasına yaşatıyor.
Buna direniş elbette devam ediyor, artarak devam edecek. Özgür üniversite girişimlerinin, çok farklı kanalları kullanarak verilen derslerin, konferansların yanında, üniversiteden atılmış akademisyenlere yönelik uluslararası bilimsel faaliyetlere katılım çağrıları artıyor. Bağımsız bilimsel dergicilik de, engellemelere rağmen faaliyetine devam edecek.
Cumhuriyet’te dört haftadan beri her çarşamba günü yayımlanan Akademi eki de bu mücadelenin somut örneklerinden biri. Elbette bütün bunlar gerçek bir akademik yaşam, araştırma, öğretim, yayın faaliyetine ikame olamazlar. Ama bu azim başımıza gelen badireden kurtulana kadar, “buradayız, varız ve var olacağız” demenin akademik dünya için en somut ifadeleri olacaklardır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları