Hikmet Çetinkaya

Bir çığlıksın sen...

26 Mart 2017 Pazar

Razaman ve Fatma Şahin Mardin Dargeçit’e bağlı Kılavuz köyünde yaşıyordu 5’i kız 16 çocuğuyla birlikte...
Karı-koca köylerinde bir ev yaptırmışlar, 100 bin liralık borca girmişlerdi. Köyde çalışarak bu borcu ödemeleri oldukça zordu.
Baba Ramazan Şahin iki yıl önce 13 çocuğunu yanına alıp İstanbul’a göç etti. Karısı Fatma köyde kaldı okula giden 3 çocuğuyla birlikte. Ramazan’ın babası hastaydı ve ona bakıyordu Fatma.
Ramazan inşaatlarda çalışıyordu, iki büyük kızı ise tekstil atölyelerinde.
Hayatları bir gün altüst oldu. Tarlabaşı’nda yaşadıkları binanın çatı katı yandı. 16 kardeşin en küçükleri 2 yaşındaki Vedat, 3 yaşındaki Abdurrahman ve 5 yaşındaki İsa kapısı kilitli olan dairede yanarak can verdi...
Bir acıydı bu...
Bu olayı belki hiç duymadınız ya da duydunuz.
Bir süre sonra unuttunuz.
Bir hafta önce İstanbul’da yaşandı...
Tarlabaşı’nda.
Baba Ramazan, her sabah işe giderken çocuklarını evde büyük kızına emanet ediyordu.
O gün de öyle yapmıştı...
Acı haber çabuk duyuldu, televizyonlar canlı yayın yaptı.
Bu bir alın yazısı mıydı?

***

Bir cumartesi sabahı acılı babanın çığlığını duyar gibi oluyorum.
De Andrade’nin “dünyayı taşıyor omuzların” dizelerini mırıldanıyorum:
“Kadınlar boşuna çalarlar kapını, açmazsın.
Tek başınasındır, ışıklar söndürülmüş
ve karanlıkta parlar kocaman gözlerin.
Belli ki acı çekmeyi bilmiyorsundur artık.
Ve hiçbir şey istemiyorsundur dostlarından.”
Savaşlar, kıtlıklar, evlerde aile kavgaları... Hayatın sürüp gittiğini kanıtlıyor... O babanın çığlığı, öfkesi... 16 çocuk... İşte bu Türkiye fotoğrafı...
Baba Ramazan anlatıyor:
“Ben, eşim, yatalak olan hasta babam ve çocuklarımla birlikte 19 kişiyiz. Tarlamız yok ki ekip biçelim. Bir ev yaptırdık ve 100 bin lira borca girdim. İki yıl önce 13 çocuğumla birlikte İstanbul’a çalışmak için geldim. Para biriktirip köyümüze dönecektim. Ama bu faciayla karşılaştım. Yeni hayaller kuruyordum. Üç yavrum yanarak can verdi, hayatını kaybetti. Çalışmak zorundayım. Çalışacağız öteki çocuklarımla birlikte ve köyümüze döneceğiz.”
Redingotlu ölüleri anlatıyor bu acıklı öykü insana.
Yüreğim kavruldu...
Başım döndü.
İçimde fırtınalar koptu.
“Bu arada yürüyorsun sen... Başın dik, için ezik... hurma ağacısın sen, tiyatroda... Kimsenin duymadığı çığlıksın Ramazan... Bitmek tükenmek bilmeyen bir hıçkırık...”

***

16 çocuk sahibi Ramazan Şahin kadere inanıyor...
Evde çocuklara bakan en büyük kızına öfke duyuyor:
“Büyük kızım bebelere bakıyordu. O sırada bakkala ekmek almaya gitmiş. Yangın o sırada çıkmış...”
Haberi gazetelerde okuyunca nice ölümleri düşündüm, acıları...
En büyük oğlu 30 yaşındaydı Ramazan’ın. Adı Abdurrahim, 1995 yılında köyde mayın patlaması sonucu bir gözünü ve bir kolunu yitirmişti... Kızı Meral ise üç yıl önce geçirdiği beyin kanaması sonucu felç olmuştu...
Ramazan “alın yazısı yazılmış işte, ne söylesen boş” deyip ekliyordu:
“100 bin lira biriktirmem gerekiyor. Borcumu ödeyip köye yeniden döneceğim...”
Hayatın o daracık boşluğuna iteliyor gibi Ramazan’ı hayaletler.
Sanki tepeden tırnağa o da yanıyor üç bebesi gibi.
Onun tek kaygısı 100 bin lirayı aşan borcunu ödeyip ödeyemeyeceği.
Bir kün ırmağı akıp gidiyor.
Bir çığlık dağların eteklerinden yankılanarak Tarlabaşı’na geliyor.
Gözlerini göğe çevirip bakıyor uzun uzun...
Dile kolay 16 çocuk. 3’ü öldü, 13 çocuk.
Bir eş, bir baba...
Bir çığlık, bir hıçkırık...
Sessizliğin sesi mi bu yoksa bir çığlığın yankılanışı mı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları