Sözümüz bitmeyecek

26 Mart 2017 Pazar

Referanduma dek gözler daha çok kararacak; sesler daha çok yükselecek, gerilim daha çok artacak, kavga, hoyratlık, düşmanlık daha çok yoğunlaşacak... Gidişat öyle gösteriyor...
“Evet” için devletin tüm olanakları, maddi ve manevi tüm gücü seferber edilirken... “Hayır” diyenlere baskılar, tehditler, yasaklar ve yıldırmalar tırmandırılıyor...
Bu ortamda sakın sakın şimdi tiyatronun sırası mı, sanatın sırası mı demeyin! İşte asıl şimdi sırası... Hakikati, gerçekleri öğrenmek ve kavramak için, düşünmek için, yalanı geri püskürtmek için, direnmek için, umut etmek için tam sırası...
Yarın 27 Mart Dünya Tiyatro Günü. Türkiye Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Yönetim Kurulu muhteşem bir bildiri hazırladı. Sadece ben değil, Uluslararası Eleştirmenler Birliği (AICT) de bildirinin duyarlılığından, çarpıcılığından etkilendi ve Federasyonun resmi dilleri olan İngilizceye, Fransızcaya çevirerek tüm ülkelere dağıttı.
Bugün bu köşeyi TEB’in bildirisine ayırıyorum:
Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi
“Alacakaranlığın eşiğinde duruyoruz. Oysa tiyatro, bizi o eşikten geçip aydınlık günlere ulaştırmak için gerekli en önemli araç.
Akademisyenlerin toplumsal barış için girişimlerinden dolayı üniversiteden uzaklaştırıldığı, bu nedenle ülkedeki en köklü tiyatro bölümlerinden birinin neredeyse kapanma noktasına geldiği, yine yüzlerce genci tiyatroya kazandırmış özel parasız eğitim veren bir kurumun kundaklandığı, özel tiyatroların ayakta kalmalarını sağlayacak destekten yoksun bırakıldığı, çevrenin korunması amacıyla haklı protestolara katılan sanatçıların ait oldukları sanat kurumlarından ihraç edildiği bir ortamda bırakınız Tiyatro Günü kutlamayı, tiyatro sanatının nasıl icra edilebildiği bile şaşırtıcı ama umut verici.
Biz tiyatro emekçileri, tiyatronun insanı değiştirici, dönüştürücü gücünden kuşku duymayız. Tiyatro olmazsa olmazımızdır.
Önündeki bütün engellere rağmen tiyatro sanatı, tam da üstlendiği misyonu yerine getirmek üzere toplumu uyarmaya, eleştirel düşünmeye sevk etmeye, özgür düşünceyi ve temel insan haklarını savunmaya, hakikati kavramaya ve kavratmaya devam edecek.
Sözümüz bitmeyecek, perdemiz kapanmayacak, sahne ışığımız sönmeyecek, bu kubbedeki ‘hoş sadamız’ karanlığa teslim olmayacak. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği”

İtalya PEN başkanından mektup
KÜLTÜRLERARASI Şiir ve Çeviri Akademisi hafta içinde Doğan Hızlan’a Onur Ödülü; İtalya PEN Başkanı, şair Sebastiano Grasso’ya “Barış ve Dostluk Ödülü” verdi. Şeyda Üzer ve Muhammed Abdullah Şiir Ödülü’nü, Baki Yiğit Şiir Çeviri Ödülü’nü, Erol Gökşen de Şiir İnceleme Ödülü’nü kazandılar.
İtalya’nın sevilen şair, yazar ve eleştirmeni Sebastiano Grasso geçirdiği bir kaza nedeniyle ödülünü almaya İstanbul’a gelemedi. Ancak duygularını bir mektupla bildirdi...
Özetliyorum:
“İtalyan bir şair için, İstanbul tarih ve fantezi hayallerin birleştiği tek bir yerdir. Gençken okuduğum Fransız şair Alfonso de Lamartine 1835’te basılan Viaggio in Oriente kitabında söyle diyordu: ‘Bir insana dünyada tek bir yer görme imkânı verilseydi, görmesi gereken yer İstanbul olurdu.’ Şahsen, İstanbul’dan sonraya Venedik’i eklemek isterim.
İstanbul’a ilk seyahatim 1973... Bir kongreyi izlemek için Corriere della Sera tarafından gönderilmiştim. Kaldığım otelde tam bir curcuna hâkimdi. Yirmi beş yaşındaydım ve çok meraklıydım. Hayatımda hiç böylesi bir şamata görmemiştim.
İstanbul’a tekrar dönüşüm 1986’da. İstanbul ve Ankara Operasının kurucusu Aydın Günün oğlu genç ressam Gün’ün sergisini yazmak içindi. Bu genç ressamı bana Leyla Gencer tanıtmıştı. Dünyaca ünlü Türk soprano... Büyük bir karizmaya sahip 1800’lere ait ama tesadüfen 1900’lerde yaşadı.. Ona en çok yakışan rol İngiltere kraliçesi Elizabethdir. Bu Rossini karakterinde rol yapması gerekmiyordu, sadece kendi olması yetmişti. Çünkü Leyla gerçek anlamda bir kraliçeydi. (Mektubun bundan sonrası bana ve Leyla Gencer kitabıma övgülerle devam ediyor... Onları atlıyorum... Ve İstanbul’a duyduğu tutkuyla sona eriyor:
İstanbul şehrine olan ortak tutkumuz... Nâzım Hikmetin İstanbul Amore (Seviyorum Seni) şiirinden aklıma bazı dizeler geliyor: “Seviyorum seni / Ekmeği tuza banıp yer gibi / Geceleyin ateşler içinde uyanarak / Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları