Keşke şu Erdoğan bize de gelse!

29 Mart 2017 Çarşamba

Tayyip Erdoğan Sarıyer’de CHP’nin Hayır çadırına uğramış; içeridekilerle azıcık gerilmişler, sonra çıkıp gitmiş. Hayıflandım. Keşke, dedim, Erdoğan o çadırda belirdiği gibi bizim evin kapısında da belirse.
Bunu neden istediğimi anlamanız için önce bizim evi biraz bilmeniz gerekir.
Biz Ege’de küçük bir köyde yaşıyoruz; evimizin yolu sapa ama gelen gideni boldur.
Bir keresinde Avusturyalı bir Tantrik orgazm uzmanıyla bir Türk büyükelçi tesadüfen aynı anda bizdeydiler. Bir şizofrenle bir astronot psikoloğunun uzun uzun havadan sudan sohbet ettiği bir masamız da olmuştu. Sokaklarda yaşayan bir toksikomanla bir felsefe profesörü her an bizde karşılaşabilir. Evimiz bir spor kulübü başkanının okuma yazma bilmeyen köylü nineyle sohbetine şahittir. Düşünün dünyaca ünlü bir porno yıldızını ağırlamışlığımız bile var.
Bize gelen giden oyuncu, ressam, şair, yazar, yönetmen, yapımcı, sanatçının ve dahi işsiz güçsüzün ve ayyaşın haddi hesabı yoktur.
Ayrıca bir de köydeki arkadaşlarımız hep bizdedir, teklifsiz gelirler, kendi evleri gibi takılırlar. Her seferinde muhteşem sohbetler döner masamızda. Bazen birbirini tanımayanlar tesadüfen bir araya gelirler; muhabbet sararsa az önce birbirlerine yabancı olanlar bir anda yakın arkadaş olurlar.
Neşeli muhabbetler kurarız hep, arada politik gerilimler çıkar, tatlı dedikodular yapılır, sorunlar masaya yatırılır, hayaller kurulur, hayaller yıkılır...
Bizde resmiyet hiç olmaz, samimiyetse sınır tanımaz.
Aramızda akla gelebilecek her şey konuşulur, herkes hoşgörülüdür, medenidir, hatta biraz da deli gibidir.
Nihayetinde her şeye sınırsız gülünür, en sert tartışmalardan sonra bile mutlaka insanlar bir yolunu bulur kıkırdar.
Kötü şeyler bizde hafife alınır; iyi şeylerin de balı çıkarılır.
O yüzden heveslendim bir an, keşke aniden bize de gelse şu Erdoğan.
Demokratik esneklik diye bir şey olduğunu hatırlasa; tek adamlığının gölgesindeki tekdüzeliğin anlamsızlığını hissetse, bizdeki çok renklilikten azıcık nasiplense.
Bir gelse...
Önce ayakkabı çıkardın çıkarmadın diye biraz çekişiriz kapıda, bizim evde çıkmaz çünkü ayakkabı.
Sonra ben bir yeşil çay demlerim, tarçınlı karanfilli; Bahadır atlar bisiklete gider fırından tahinli çörek alır çayın yanına.
O sırada birileri daha belirir kapıda; belki geçerken uğrayan bir arkadaş ya da sevgilisinden taze ayrılmış biri, ev arayan bir başkası, iş bulmuş bir diğeri, uzun süredir görmediğimiz ya da her gün gördüğümüz biri dalar içeri.
Giren, o korumalara, ellerindeki silahlara, o ciddiyete, o afraya, o tafraya güler tabii ki. Şakası yapılır hemen bunların.
Bazıları meraklanır kurcalamak ister silahları; terslenirlerse uzarlar hemen, bulaşmazlar çirkefe. Umduğunun aksine onunla politika konuşmaya da kalkmaz kimse. En fazla eski Türk filmlerindeki gibi abartılı dublajın taklidini yapan biri çıkabilir ve “Yalannnn söylüyorrsun!” diye şakalaşır onunla.
Genelde “Vay, selam” der geçerler yanından.
Hiç duymadığı, duyamayacağı olayların ortasına düşer bizde Erdoğan, başka yerde şahit olamayacağı hikâyeleri dinler.
Kendisinden korkmayan ve hatta kendisine saldırmaya tenezzül etmeyen insanların arasında olmak belki kafasını biraz karıştırır.
Sigara içen arkadaşlarımın tütününe dil uzattığında alacağı müthiş cevaplara gülebilir yine de.
Nihayetinde bizim evin havasını soluduktan sonra yüzüne tatlı tatlı vurulmuş acı gerçeklerle ve hiç alttan alınmamış kibriyle bir şekilde baş ede ede, belki de başka bir insan olarak döner gider kendi evine.
Şu anda böyle bir insanın kendinden bir an şüphe etmesi bile yeter bu ülkenin kaderini değiştirmeye.
Bu yüzden umarım şu her yere dalan Erdoğan, bizim eve bir kez olsun uğramadan, ayrılıp gitmez aramızdan.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları