Feyzi Açıkalın

Oysa portakal çiçek açmıştı

04 Nisan 2017 Salı

Uçağın merdivenlerinden inerken kokuyu aldım; memleketime bahar gelmişti. Geri dönüp, soluk yüzüne uçak inişe geçerken sürüştürdüğü ruj ile ancak renk gelen sevimli hostese sormayı düşündüm; “Sana hiç portakal çiçeğinden kolye hediye eden oldu mu?” diye…

Anasının ipe geçirdiği dikiş iğnesi ile ağaç yalağına oturup, tek tek yere düşen portakal çiçeklerini dizen bir ilkokul sevgilisinin olup olmadığını da soracaktım. Daha sert ve az olduğu için, ancak bilezik yapılan limon ile portakal çiçeği arasındaki farkı bilir misin, diye ekleyerek…

Aldığım koku dopingiyle Alanya’ya doğru yola koyuldum. Bu koku, öyle bir hem uyarıcı hem de sakinleştiriciydi ki, denizin ortasındaki, bir kaza anında kıyıları mahvedecek akaryakıt tesisini bile görmemezlikten geldim. Derken şehri istila eden ilk barbarla karşılaştım; sonu 77 ile biten resmi plakalı bir minibüstü bu. Ardından diğerleri geldi.

En farklısı, yol boyunca yürüyüş yapan alımlı genç kadındı. Şehirde nadir kalmış mimoza ağaçlarının birisinden koca koca dallar koparmış gidiyordu; onları ne büyüklükte bir vazosuna sokacaksa! Bir önceki gün Göztepe parkında çocuğuna, “Çiçekleri koparmadan, koklayarak sev kızım” diyen kentli genç kadını anımsadım.

Trafikteki kural tanımaz, saldırgan şoförün burnu ne denli koku almıyorsa, büyük olasılıkla yürüyüşteki o genç kadın da, denizin iyot kokusunu bile içine çekemiyordu. İkisi de bu coğrafyaya ait değilmiş gibiydiler. Doğanın kokusunun, renginin cümbüşüyle büyümemiş; bu kadim toprakların geleneğiyle yoğrulmamış gibi eğreti duruyorlardı.

İşin kötüsü onlar bir istilacıydı. Meydana kurulan “referandum durağı” nda bayrak sallayan genç kız gibi. Kavşakta, yasak alanda park eden otobüsten çalan yüksek sesli propaganda müziği eşliğinde oynayan adam gibi. Çarşıda, önündeki portakalın gövdesini kaldırıma gömen esnaf; yollarda motosiklet terörü estiren; meskun mahalde pavyon müziği çalma ruhsatı alabilen zorbalar gibi…

Şehri hoyratça kullanmaktan, oraya ait ne kadar değer varsa kırıp dökerek kendi yaşamını dikte ettirmekten kaçınmayan güçler şehri teslim almıştı. Kaba, saygısız, kural tanımaz; kendi çıkarları uğruna şehri talan etmekten çekinmeyenler; şehri yaşanmaz hale getirenler…


Adam bundan 800 yıl önce Alanya Kalesi surlarına, “şehri barbar istilasından korumak gerekir” diye kazımış. Nasıl bir şehirmiş ki, bunca yıldır süren akınlara karşı kendini savunabilmiş derken, aklıma portakal çiçeği kokusu geldi.

Türkiye artık siyasi birlikteliğin zor sağlanabileceği bir ülke haline getirildi. Madem ki kederde ve kıvançtaki ortaklıklar yok olmakta, o zaman yöresel değerlerde birleşilmeli. Portakal çiçeğinin, yaseminin, hanımelinin kokusu; hemen önündeki denizin bahşettiklerinin zenginliği; şehre kimliğini veren tarihi geçmiş; yüzyıllardır süren gelenekler ortak buluşma alanları olabilmeli.

Bu değerleri koruma adı altında birleşerek şehrine sahip çıkanlar, belki, içinde siyasi de olmak üzere her alandaki talandan şehri kurtarabilir. Yüzyıllardır sürdüğü gibi; portakal çiçeği koklayarak…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları