Hikmet Çetinkaya

Topal Ördek...

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Demokrasi kültürünün yerleşmediği ülkelerde yasaklı bir hukuk düzeni olur...
Karizmatik lider önüne gelene kafa tutar, güç ve otoriteyi elinde tutmak için elinden gelen her şeyi yapar...
Seçim meydanlarında mahkeme kurar, “İşte milyonlar burada, siz neredesiniz” diyerek kendi iktidarını aklar...
Sandıktan yüzde 45 oyla çıkar, muhalefetin yüzde 43 oyunu sıfırlar...
Bizim halkımız karizmatik lider aramıştır hep...
Vurdu mu deviren, “astığım astık” diyen, alanları gümbür gümbür titreten, basın özgürlüğünü çiğneyip geçen, havuz medyasıyla halvet olan, kimi medya patronlarına fırça çekip ağlatan...
Halkımız sever böyle liderleri...
Hem karizmatik, hem baskıcı...
Sıkıştığında medya özgürlüğünü savunan, savaş değil barış isteyen, yağmaya, talana karşı duran...
Lider böyle olursa hukuk ne olur?

***

Yargı bağımsızlığı, adalette eşitlik, evrensel hukuk!
Elbet Anayasa Mahkemesi, yargının üzerinde temyiz kurulu falan değildir.
AYM suçun niteliğine, mahkeme kararlarına, kanıtlara bakmaz; müdahalede bulunamaz.
Bunları AYM Başkanı birkaç kez anımsatmıştır zaten...
Baktığı şudur:
Yargılama sürecinde özgürlük ihlali var mı, savunmalar hukuka uygun olarak mı yapılıyor, uzun tutukluluk süreleri var mı... Bunlara bakar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de aynen böyle çalışır...
AYM Başkanı Haşim Kılıç ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun sözlerini hükümeti yönetenler “içlerine sindirmeyip” kendilerine karşı bir saldırı olarak görürlerse demokrasimizi geliştiremeyiz...

***

Türkiye kurtuluşu ve kuruluşu yaşadı...
Topal ördeğe benzeyen demokrasiye böyle geçtik, 1950’de çoğulcu demokrasiye geçtik...
Aradan geçen bu süreçte yakın tarihimizle neden yüzleşemiyoruz...
Çünkü demokrasimizin sadece seçim ayağını yaşadık. İki ayaklı değil bir buçuk ayaklı demokrasimizle bugünlere geldik.
Oysa demokrasiler Tanrı’nın lütfu değildir, mücadeleyle kazanılır...
Mustafa Kemal ve arkadaşlarına çok şey borçluyuz...
Elbet demokrasi yoktu o günün koşulları içinde...
Tek parti dönemini yaşadı dedelerimiz, babalarımız... Aydınlanma devrimini yaşadılar...
Uzun uzun anlatmaya gerek yok!
Mustafa Kemal 1938’de ağır hastaydı, Dersim katliamı yaşandı.
2014 yılında ne Dersim kıyımıyla yüzleştik, ne topal ördeğe benzeyen demokrasimizle, ne 1960’la, ne 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleriyle, Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK davalarıyla...
1940’lar, 50’liler, 90’lar...
Kanlı 1 Mayıs’lar, faili meçhuller, Sivas, Başbağlar, Gazi, Uludere, Gaziantep, Reyhanlı...
Yüzleşmedik, yüzleşmeye hiç niyetimiz yok!

***

Toplum karizmatik lideri de bağrına basıyor, yasaklı hukuk düzenini de...
Öyle bir derdi yok!
Öyle bir derdi olanların başına neler geliyor, yakın tarihimizin sayfalarını karıştırdığımızda görüyoruz...
Karizmatik lider koştukça koşar...
Bakın darbeci Sisi Mısır’da ne yapıyor, Müslüman Kardeşler’in başına neler geliyor?
Toplum ikiye bölündü...
Bakın Suriye’ye, Afganistan’a, Libya’ya, Pakistan’a, Kuzey Afrika ülkelerine...
Hep yazıyorum “Demokrasi hayattır; bir torba mercimek, nohut, kömür değildir” diye ama bir türlü toplumun neredeyse yarısına inandıramıyorum...

***

Gazeteci Atilla Sertel’in “O Duvarın Ardında” (Kırmızı Kedi) kitabı çıktı...
Sertel, Ergenekon davasına tanık bir gazetecidir.
O karanlık, hüzünlü günlerin tanığı usta gazetecinin, “özgürlük çığlığını” içeren kitabını mutlaka okuyun.
Genç meslektaşım Toygun Atilla’nın, emekli Oramiral Nusret Güner’in anılar denizinden derlediği “Sakıncalı Amiral”ini (Kırmızı Kedi) okumanızı öneririm...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları