Hikmet Çetinkaya

Kalleşlik...

11 Nisan 2017 Salı

O gece ağlıyordu derin ve sessiz bir akşamın boşluğunda...
Bembeyaz masalarda evrenin gökkuşağı rengine kin ve korku saklıyordun; yitik canların gömüldüğü mezarlıkta öfke soluyordun...
Kaygılıydın sen!
Yapayalnız!
Ürkek!
Sessizliğin varoluş çizgisinde.
Anneydin sen; babaydın, eştin, kardeştin.
Sadece yalnızlığın resmini çiziyordun.
Boz bulanık bir akarsu...
Bilinmezliğe doğru koşar adım gidiyordun.
Kara giysili adamlar öldüresiye vuruyordu sana.
Sen çığlık çığlığaydın.
Kör terör teslim almak istiyordu tüm toplumu. Kalleşçe ve sırtından vuruyordu.
Sen sınır boylarında yurt topraklarını koruyordun.
Kentlerde patlayan bombalar, o alçak tuzaklar...
Bayrağımıza sarılı şehit cenazeleri...
Onca ölün vardı senin...
Gerçekten yurdumun toprakları kana doymuyordu.
Kelimeler kısık kısık çıkıyordu dudaklarımızdan.
İstanbul, Ankara, Gaziantep, Elazığ, Reyhanlı, Gaziantep, Suruç’tan...
Hiçbir anne, benim yavrum büyüyecek, ete kana bürünecek, kara toprağa girecek, diye ninniler söyler mi?
Hiçbir anne oğlunu şehit olsun diye askere yollar mı?
O kana doymayan kalleşlik, pusu, alçak terör...
Pazar yerinde eşiyle, çocuğuyla alışveriş yapan sivil giysili binbaşı, evine ekmek götüren polis...
Onlar bu ülkenin yoksul ailelerinin çocuğu...

***

Masamın üzerinde 15 yıl önce yazdığım bir yazı...
Ve bir özdeyiş:
“Herkes özgür olmadıkça kimse özgür olamaz...”
Temel insan hak ve özgürlükleri insanlığın yüzyıllar boyu süren mücadeleleri sonucu elde edilmiş kazanımları değil mi?
Bu özgürlüklerin düzeyi çağdaş bir toplum olmanın göstergesidir.
Uygar dünyanın bir parçası olan Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler açısından hak ettiği konumuna getirilmesi toplumumuzun da beklentisidir.
Kaç kez yazdık bunu son 20 yıl içinde anımsamıyorum...
Bir toplumda güven unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır.
Bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik siyasi bir rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel koşuludur.
Çünkü demokrasi, hoşgörüye dayalı bir sistemdir...
Parti içi demokrasinin bulunmadığı ülkelerde zaten demokrasi topal ördeğe benzer.
Yurttaşların bir kısmının daha üstün hak ve özgürlüklerden ya da ayrıcalıklardan yararlanması mümkün değildir.
Yarışı kazanıp iktidara gelmek, çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz...

***

O gece ağlıyordun derin ve sessiz bir akşamın boşluğunda...
Gözlerin kan çanağı gibiydi...
Toplum kırık yıldızlar altında sanki Thiago De Mello’nun şiirini koro halinde söylüyordu:
“Bu yasaya göre
yasaklanmıştır özgürlük sözcüğünü kullanmak,
ağzın aldatıcı pisliğinden
ve sözcüklerden kaldırılacaktır.
Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte
diri ve saydam bir şey olacaktır özgürlük...
Ateş gibi, ırmak gibi,
bir buğday tanesi gibi
ve insan yüreğine yerleşiktir.”
Ben seni Koca Sinan Mezarlığı’nda görmüştüm yıllar önce.
Yorgundun...
Ağlıyordun...
Kaç yıl olmuştu öleli?
Alphonse de Lamartine’in sesini duyar gibi olmuştum:
“Ve büyüyecek ağaç
büyüyecek akşamın yüreği üzerinde,
Üzerinde yürüyecek benim yüreğimin.
Anlıyorum, acıya ve ihanete hep göğüs germiştin...
Buğulu aynaların, ölmüş alevlerin içinde yiten oğlunu arıyordum.
Sen anneydin, babaydın, eştin, kardeştin...
Sen acının, hüznün resmini çiziyordun...
Sen tanır mısın Kemal Türkler’i, Doğan Öz’ü, Turan Dursun’u, Musa Anter’i, Uğur Mumcu’yu, Hrant Dink’i...
Genç ölüleri tanır mısın?
Sen hâlâ temel hak ve özgürlükleri bekliyorsun, sen sevda topluyorsun kırık yıldızların altında...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları