Feyzi Açıkalın

Sen artık o değilsin

12 Nisan 2017 Çarşamba

New York Üniversitesi profesörü Selçuk R. Şirin geçenlerde yaptığı top-raket anketiyle ilgi toplamıştı. Prof. Şirin’in sosyal medyada yönelttiği, “ Top ve Raket 110 kuruş. Raket toptan 1 lira daha pahalı. Raket kaç kuruştur?” sorusuna büyük ölçekte yanlış yanıt verildi.

Şirin, referandum sonucunun belirlenmesine de ışık tutacak böylesine basit bir soruda, deneklerin ilk aklına geleni söylemeleri yüzünden hata yaptığını söylüyordu. Düşünmeden, duygusal yanıt vermek yerine; biraz akıl ve mantıkla, eline kağıt kalem alıp minik bir hesap yapanın doğru yanıtı bulabileceğini belirtiyordu.

Profesör Şirin, referandumda sandığa gideceklerin, eski alışkanlıklarına güvenip, yine duygusal tepkiyle benzer yanıtlar vereceklerini anlatmaya çalışıyor. Ben de aynı fikirdeyim…

Daha önce yazdım; yönetimin tek adamlıkta toplanması tehlikesini öne alan bir propaganda söylemi, özellikle ülkenin taşrasını çok ilgilendirmiyor. İnsan hakları, bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı gibi uygar ve çağdaş kavramların bir anlam ifade etmediği gibi…

Taşranın en taşrasında(!) yıllar içinde din taassubuyla, herkesin birbirine benzediği bir cemaat dayanışması yaratıldı. Hurafelerle kandırılıp, eğitimden yoksun kılınarak geri bırakılan halk, bir mesleki farklılaşmaya, böylece örgütlenmeye de sahip olamadı. Böylece, kendi özgür iradesini kullanarak değil, sürekli, çıkarını koruyacağını bildirilen siyasi oluşum lehine oyunu kullandı.

Taşra ise biraz daha farklı; orada iyi kötü bir iş bölümü vardı. Gelir elde etmedeki adaletsizlik sosyal sınıf çatışmasını getirdi. Tabii ki lümpenini de yarattı. Böylece taşrada hem gerici, hem de bir düşman yaratmaya yönelik kör milliyetçiliğe dayalı siyasi söylem daha kolay vücut buldu.

Hem taşra hem de kentlerin varoşunda (bu terime kent merkezini işgal eden Anadolu göçü de dahil) mesleki ayrıma gitmemiş, emek yoğun üretimde bulunmadığı için onun gücü hissetmemiş; özgün eser üretemeyen, rafine yaşam biçimi geliştirmemiş her birey, kendini siyaseten ifade ettiğine inandığı bir gücün peşine takılma kolaylığına gitti.

Bu siyasi güç taşrada insanları, “o şehri en çok sevmek” ortak paydasında birleşmeye zorlarken, ülke genelinde “ezilmişlik” üzerine inşa edildi. Siyasi liderlik, kindarlık ve dindarlık üzerine kurduğu bu oy devşirme politikasında başarılı oldu. Mazlum diye isimlendirilenler, tıpkı futbol taraftarı gibi, bir güçlü liderlikte kendilerini ifade etme şansını buldukça güçlendiler…

Oysa bir çarpıcı örnek var: Fenerbahçe futbol takımı art arda başarısız sonuçlar alınca, onun efsane seyircisi stadı terk etti ve basketbola döndü. Şimdi oradaki güçlünün yanında! O arenadaki galibiyetlerden kendine pay çıkarıyor. Oysa, taraftarın kendisi spor yapabilse ve başarıyı orada bulabilse, rızkından ayırıp o tribünlere kendini tatmin etmeye gitmeyebilecekti.

Halka, özgür bir birey olarak karar vermenin yolunun kişisel beceriye ulaşabilmekten, üretimden, bilgiye ulaşmaktan ve örgütlenmekten geçtiği iyi açıklanmalı. Ayrıca, peşinden gittiği liderliğin mal varlığıyla, günlük yaşantısıyla, peşkeş çektiği ayrıcalıklı sınıfın kendisinden farklılığıyla artık onu temsil etmediği anlatılabilmeli. Sosyal yardım adı altındaki ulufelerle, avantanın ancak küçük bir bölümünün kendisine ulaştığı söylenmeli.

Belki bu referandum için geç kalındı ama daha bu köprülerin altından çok sular akacak gibi görünüyor. Onun için, uzun erimli çalışmak şart... Şirin’in dediği gibi; “geriye doğru yaslanıp” doğru karar verilebilmesi için…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları