Meriç Velidedeoğlu

Cumhurbaşkanı ‘Hacı’ Başbakan da ‘İmam’sa...

08 Kasım 2013 Cuma

“Hacı” Cumhurbaşkanı; “İmam”dan “Başbakan”ı olan bir ülkenin iktidar partisinin kadın milletvekilleri de bir “hacı”nın, bir “imam”ın eşleri gibi giyinip kuşanmaları gerekir diye düşünülmüş ki; yasağın, “yasa”nın arkasından dolanmak için “hacılaştırılıp” başları örtüldü.
Hacı milletvekilleri çok memnunlar; nasıl olmasınlar ki gündeme oturuverdiler; ayrıca Kahramanmaraş Milletvekili Sevde Bayazıt Kaçar, “hacı” olunca “tertemiz” olduğunu ve yeniden “günah” işlememek -bir daha kirlenmemek- için başını örttüğünü söylemesi onları daha da medyatikleştirdi.
İnsan, “Sevde Hanım”ın bu söylemi karşısında, kendisine “başı açıkken neden kirlenmiş” oluyor, ya da “başını kapatınca neden temiz oluyor” diye sormak istiyor.
Yanıt, “kadın saçı”nın “erkek kullar”ca görülmesinin “günah” olduğuna gelip dayanacaktır ister istemez...
Yine de, hep olduğu gibi, din bilginleri -Başbakan’a göre “ulema”- hemen “yanıt” yarışına girdiler; daha doğrusu “yorum” yarışına; böyle olunca da ne kadar din adamı varsa o kadar “yorum” ortalığa dökülecek, üstelik bir de bunlara “İmam Başbakan”ınki de eklenecekti...
Bu din bilginleri, “yasak”ın yalnız “saç”a özgü olmadığını; el, ayak “bilek”lerinin, “boyun”ların da açıkta kalmasının “günah” sayıldığını belirtiverdiler.
Nasıl “günah” sayılmasınlar ki, bütün bunların hepsi “erkek” kulları “tahrik” nedeni... “Kadın” kul bu “cazibe” unsurlarıyla “erkek” kulu kandırıp “yasak” meyveyi yedirmedi mi? Yalnızca erkeğin “kaburgası”ndan yaratıldığı için değil, bu “suç”undan ötürü de “ikinci sınıf” kuldur, ikinci sınıf “insan”dır kadın...
Bilmem anımsanır mı, “İran”da birinin, “Kadın kel, saçsız olsa da yine başını örtmeli mi?” sorusu “molla”ları deli etmiş, adam ellerinden zor kurtulmuştu...
Bu “soru”yu bizim “Diyanet”e sorarsak, acaba ne yanıt verilir diye hiç düşünmeyelim derim; çünkü bunun gibi “us”a (akla), “mantık”a dayanan sorular için “kapı duvar” oluyor bu kurum.
Ortalık, dumanı buram buram çıkan taze “hacı” milletvekili kadınlarımızın, dolaysiyle Başbakan’ın yengi (zafer) haykırışlarıyla inlerken; bir köşe yazarının başlığı; “Baş Tamam Sırada Ne Var?” sorusuydu, üstelik yanıt da “peçe”ydi.
Kitaplı üç dinin ilki olan “Tevrat”ta açıkça yer alır “peçe”. (Tekvin 24-65) “Kuran” da geçmez; buna gerek de yoktur; “Arabistan” çölünün yakıcı, kavurucu güneşinden, esintiyle bile savrulan “kum”undan; “göz”lerini, “ağız”larını, “burun”larını, kısaca “yüz”lerini nasıl koruyabilirlerdi kadınlar? “Peçe”, İslamdan önce de vardı, sonra da olacaktı.
Kuşkusuz böyle bir “coğrafya”da yaşayabilmesi için “erkek” de benzer bir “tesettür” (örtünme) uygulamak zorundaydı(!). Burada önemli olan, artık iç mekânlarda da yabancılar olduğunda “peçe”nin kullanılması; “İslam” ılıman iklimli başka coğrafyalara da yayılmaya başlayınca, “Tesettür-i Nisvan”a (kadınların erkeklerden sakınarak örtünmesine) dönüştürülen “peçe”li uygulamanın da hızla yayılmasıdır.
“Yüzyıl”lar boyunca Müslüman kadın “peçe”yle dolandı durdu; hâlâ da öyle; “çöllük”ten kurtulup en çağdaş kentlere sahip olan “Suudi Arabistan”da, “Afganistan”da “peçe”li “tesettür”ün en koyusu (burka) içinde yaşamakta...
Oysa din bilginlerince “Kuran”da, “örtünme”ye değinen birkaç ayet olduğundan söz edilir; sanırım -özellikle- “başörtüsü”yle ilgili olarak en bilineni de “Nur” suresindeki “31.” ayettir. “Kadın” kullara seslenen bu ayette yer alan, “Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar” tümcesi bütün Kuran çevirilerinde - hemen hemen- aynıdır; ama “ayet”in dolaysiyle bu tümcenin “yorum”una gelince iş değişiyor; öyle ki onlarca yorum ortaya dökülebilir, dökülüyor da... Ve sonuç, “kadın”ın “saç”ının bir “tel”in görünmesinin bile “günah” olduğuna getirilip dayatılıyor.
Bu “tutum”un “İslam Dini”ni, “Tesettür-i Nisvan”dan oluşan bir “slogan”a dönüştürdüğüne değiniyor “Suriye”li yazar “A. El Akra.”
Ayrıca böyle bir “örtünme”ye, “anlayış”a uygun olan “mütedeyyin” bir yaşam sürdürmeyenlerin, “tesettür”ü bir “Araç” olarak kullandıklarını vurguluyor; kuşkusuz çok haklı, üstelik yalnızca “kullanmak”la kalınmıyor, tepe tepe “kullanıyor”lar da.
Hele “siyaset”te, bırakın “mütedeyyin” yaşamı, en yakınlar bile; eşi, kızı gelini vö’ler keyifle sergilenip kullanılıyor...
Öte yanda “ABD”nin dinimizde yaptığı “Ilımlı İslam Reformu”(!)ndan bu “tesettürlüler” pek yararlandılar. Öyle ki tüm renkleri içeren bir “yüz boyama”yla büsbütün ilgi çekerek ortalara çıktılar. Kimi basın da bu fırsatı hiç kaçırmadı; başta “Ertuğrul Özkök” olmak üzere bu “Tesettür-i Nisvan”a, dinci basının asla yapmayacağı ölçüde “tesettür güzellemeleri” düzdüler; “Özkök”ün “Tesettürde Vücut Hatları Devrimi” adlı güzellemesi, Çankaya’da “Hayrünnisa Tesettürü” dalgalanması içindi...
“Çankaya”, “yürütme”, “yargı” (Bayan Kılıç’la) tamamdı; “yasama” da üstelik “hacılaşan” milletvekillerinin “tesettür”ü ile örtü altına sokuldu...
Yarın “Beşiktaş”ta, “Sessiz Çığlık”ta buluşup “hacı”larımızı kutlayalım(!).



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları