Bulantı

21 Nisan 2017 Cuma

Günlerdir yaşananlar karşısında içimde ne kıvanç, ne burukluk; ne acı, ne sevinç; ne üzüntü, ne neşe; ne kızgınlık, ne yılgınlık; ne öfke, ne teslimiyet; ne endişe, ne umut;  ne korku ne de isyan var.

Sadece bir bulantı hissediyorum!

O kadar baskı, zulüm, haksızlık, adaletsizlik, madrabazlık ve daha aklınıza ne gelirse yapılan her şeye rağmen bu toplum teslim olmadı. En olumsuz, tarifi imkânsız, dehşet verici koşullarda bile bilinciyle vicdanını buluşturup “Hayır” dedi.

Devleti ele geçirmiş bir organize dinbazlık, korkuyu, tehdidi, darbı, gözdağını, sindirmeyi, terörle itham etmeyi, tekfir etmeyi, insanların karısını-kızını “helâl” etmeyi ve daha aklınıza ne gelirse hepsini devreye soktu, yine de “Evet” dedirtemedi insanlara ki…

O yüzden bir “mühürsüz seçim”in gayri meşruluğundan medet bulabildiler ancak!..

***

Bulantı bundan…

Daha önce aynı sebeple, yani mühürsüz oy pusulaları yüzünden itiraz ederek seçim yeniletmiş olanlar…

Şimdi mühürsüzlüğün daniskası ortadayken önceki tavırlarının aksine, riyakârca “Bitti bu iş” diyorlar.

Bulantı bundan!..

Tabii öte yandan bir buçuk milyona yakın fark attık da diyorlar.

Ama bu farka “güvenip” (!) şaibeyi ortadan kaldırma, maşeri vicdanda da, dünyanın gözünde de kuşkuları giderme ve aklanma yolunda seçimi yenilemeye yanaşmıyorlar.

Kısa vadede atı alıp Üsküdar’ı geçmeyi, uzun vadede tarihe bir utanç vesikasıyla geçmeye tercih ediyorlar.

Bulantı bundan!..

AGİT’in tespitlerini “Avrupa-fobik” bir dolu laklaka eşliğinde hiçe sayarken, kendi yaptıkları seçim kanununu kendilerinin ihlalini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ek protokolüne sığınarak zavallıca savunmaya çalışıyorlar.

Bulantı bundan!..

***

Seçim gecesi ilk karşımıza çıktığından beri Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven’in ses tonuna, yüz jestlerine, vücut diline bakıyorum, kaygıyla karışık bir aczin tahminî okumasını yapmaya yöneliyor zihnim…

Tahmin, güçlenmekte gecikmiyor. Sözcü gazetesinde dün Saygı Öztürk’ün haberinden öğreniyoruz ki FETÖ’den tutuklu savcı Faruk Büyükkaramuklu itirafçı olmuş ve olur olmaz da “Benim başsavcı olmamı YSK Başkanı Sadi Güven sağladı” demiş.

2014 yaz kararnamesiyle Denizli’ye atanmış olan Büyükkaramuklu,  “Tayinim için AKP milletvekili Ahmet Aydın Bey ile YSK Başkanı Sadi Güven Bey’i aradım” şeklinde ifade vermiş.
En çok, haberdeki tarihe dikkat! 2014 yazından bahsedilmekte. Yani 17-25 Aralık (2013) sonrasından… Yani AKP’nin yıllarca aynı yolda “paralel” yürüdüğü yapıyı kriminalleştirdiği “milat”tan sonraki zamandan!..

***

İçimdeki bulantı bunlardan…

Ne yüzde 49’luk müthiş “Hayır” oyundan çıkan “hayr” ve onun kıvancı, mutluluğu, umudu…

Ne de çalınmış oyların, geçersiz “Evet”lerin, mühürsüz seçimin öfkesi, isyanı ve geleceğe dönük korkusu…

Hâkim hissiyat bulantı…

Ve bu hissiyatı iyice arttıran en önemli sebep de tüm bu olup bitenlerden sorumlu zevatın güya din-iman sahibi, namazında-niyazında insanlar olması…

Onların gece yattıklarında ne hissettikleriyle, başlarını yastığa koyduklarında vicdanlarının ne ses verdiğiyle ilgilenmekten öte…

Alınlarını secdeye hâlâ nasıl koyabildiklerini de merak ediyorum!..

***

Bu merakla acaba diyorum:

“Harp, hiledir” hadisine sığınarak mı yapıldı bütün bunlar?!

Kendi memleketlerini zihnen “dârü'l-islâm” ve “dârü'l-harb” diye ikiye mi böldüler?

O yüzden “Millet kararını verdi, evet dedi” sözlerindeki milleti “ümmet” olarak mı okumak gerekiyor?

Memleketin “Hayır” diyen yarısı da kâfire hizmet eden “fasıklar” mı sayılıyor?

Ve seçimi zihnen “cihat” olarak kodladıkları için, hileyle de olsa “Harb”in kazanılmış olmasından dolayı mı zafer coşkusuyla kutluyorlar sonucu?..

Bunlar geçiyor kafamdan ve bulantım daha da artıyor.

İstifra etmemek için tövbe istiğfar ediyorum!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları