Onur

30 Nisan 2017 Pazar

Babakale açıklarında batan teknenin yolcuları arasında kemanına sarılmış biri vardı; Barış Yazgı. Tek derdi, tek isteği bir keman virtüözü olmaktı. Ama yoksul doğmuştu, yaşadığı ülkede bir zamanlar yoksul ama yetenekli çocukları istedikleri işleri yapmaya, başarmaya yönelten bir sistem vardı. Örneğin, Gürer Aykal böyle bir sistemin elinden tutmasıyla bugün dünya çapında bir şef olabilmişti. Ama artık bu sistem, iç ve dış düşmanlar tarafından hunharca yok edildi. Ve onlar, o genç insanlar meydanlarda, sokaklarda, dağlarda, mülteci teknelerinde ölümün soğuk yüzüyle karşılaşıyor. Ve bize sadece utanmak kalıyor.
Şimdi düşünüyorum, uzağa gitmeye gerek yok, Barış, Küba’da yaşasaydı başına neler gelirdi. Hiç kuşkunuz olmasın onu Küba’nın ünlü caz piyanisti Ruben gibi dünyanın her yerinde verdiği konserlerle tanırdık. Ama Barış sadece konser vermekle kalmazdı tıpkı Ruben gibi ülkesine borcunu ödemek için, haftada iki gün küçük balerinlere kemanıyla eşlik ederdi. Nasıl mutlu bir insan olurdu, nasıl!
Şimdi soğuk bir denizde, kemanına sarılmış ölü bir beden!
Ve yarın 1 Mayıs. Benimle yaşıt olanların 1 Mayıs’la ilgili hikâyeleri epeyce çoktur. Kimini coşkuyla anımsarız, kimini derin, geçmeyen bir kederle. Şimdi gene keder gelip beni buluyor. Çünkü işçi sendikaları ve güvendiğimiz odalar bizleri Bakırköy Halk Pazarı’na çağırıyor. Taksim ve orada yaşanan 1 Mayısları bilmesek hani gönül rahatlığıyla halk pazarına gidebiliriz ama ne yazık ki, Taksim eskimeyen derin bir yara gibi kanıyor. Ve bu yara izi, Barış’ın ölümüne uzanan çizgisiyle birleşiyor. Evet, yaralıyım ve bu yara Bakırköy Halk Pazarı’nda geçmeyecek. Tam tersi bana yitirdiğimiz pek çok güzelliği, pek çok kazanımı anımsatacak!
Yıllar önce Taksim yasaklanmıştı, ben sıradan bir turist gibi Taksim’de dolaşıyordum: Kazancı Yokuşu’nda durmuş, o kanlı 1 Mayıs’taki ölen insanları düşünürken birden çok yaşlı bir adamın kaldırıma oturup ağladığını görmüştüm. Telaşla yanına gittim ve o bana kızının Kazancı Yokuşu’nda ezilerek öldüğünü, her yıl 1 Mayıs’ta yokuşun başına gelerek kızıyla konuştuğunu söyledi. Karısı acıya daha fazla dayanamayıp kanserden ölmüştü. Kazancı Yokuşu’nda ezilerek ölen kızı tek çocuklarıydı.
Şimdi ben Bakırköy Halk Pazarı’na gidip, “Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır, ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez” diyerek nasıl marş söyleyebilirim? Kendime bunu yapamam! Şimdi birçok gerekçenin sıralanacağını biliyorum. “İzin verilmedi”, “Taksim kapatıldı” vs. Bazen bir şeyleri zorlamak gerekir. Eğer işçi sendikaları bırakın yüz bini, on bin işçi getirmeyi göze alabilselerdi, disiplini sağlayabilselerdi, işler farklı olurdu. Keşke on bin işçi ve işten atılmış binlerce akademisyen, işten atılmış gazeteci, öğretmen orada kapatılmış Taksim Meydanı’nın yanı başında dimdik durabilsek!
Her şeyi evet, her şeyi usul usul kabullendiğimizden işler bizim istediğimiz gibi yürümüyor. Ama şimdi size müthiş umutlandırıcı, hikâyesi gerçek bir İngiliz filminden söz edeceğim. Thatcher zamanı, Galler’deki madenler kapatılacak ve on binlerce işçi işsiz kalacak. Sendika genel grev kararı alıyor, ancak sendikanın uzun süren grevi karşılayacak parası yok. İşte o sırada LGBT üyesi sadece yedi kişi Londra sokaklarında plastik kovalar ellerinde para toplamaya başlıyorlar. Sonra Galler’deki bir madenci kasabası onları davet ediyor ama maden işçisi erkekler, karılarının çağırdığı bu gruba cüzamlı gibi davranıyorlar. Ama iyi ki, kadınlar var, bir süre sonra madencilerle LGBT üyeleri dost oluyorlar ama sendika gazetelere çıkan bu dostluğu kabul etmiyor.
Sonuç LGBT’liler madenci kasabasından kovuluyorlar. Ama onlar gene para toplamaya, grevci işçiler için konserler vermeye devam ediyorlar. Hatta polisin yaktığı grev otobüsünün aynından alıp madencilere yolluyorlar.
Sonuçta madenciler bir yıl sonra kazanıyorlar. O günlerde bir Onur Yürüyüşü oluyor, LGBT üyeleri ne görsünler, sendika hatasını anlamış ve her bölgeden bir otobüs dolusu madenci LGBT Onur Yürüyüşü’ne katılıyor. Ve o yıl daha önce sürekli reddedilen Eşcinsel Hakları Yasası madencilerin desteğiyle parlamentodan geçiyor. Filmin adı: ONUR  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları