Hikmet Çetinkaya

Zaman ağacı...

06 Mayıs 2017 Cumartesi

Daha çetin günler gelmekte, umuda giden yolda yürürken.
Bir zaman ki, geri çağırılmak üzere, ertelenmiş gibi görünüyor şimdi ufukta...
Güneşin kucakladığı soğuk dallar, hayatın atlası, geç gelmiş bir zamanın içine yerleşiyor ansızın...
Ingeborg Bachmann’ın dizelerinde bir akşamüstü yalnızlığı içinde sessizce beklerken, düşlerimizin bile tutuklanacağı günler bekliyor bizi.
Bir şiiri okumak ilkyaz sabahında. Tutkuların kendi güzelliğine varmak, gülümsemek gün boyu...
Hâlâ duymaktayım soluğunu, öfke değil sevgiyi, barışı solumaktayım...
O dev hançer gibi sapladığım sözcüğü hiç unutamıyorum.
Henüz korkuyorum seni alacalı günlerden ve güneş zamanının altın çavlanlarından ayırmaktan, ayın o korkunç çehresinde, gümüş rengi köpükler saçtığında yüreğim...
Ormanda ağaçları göremiyorum artık.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günü hüzünlü anılıyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası “OHAL’le yönetilen ülkemizde gazetecilik yok ediliyor” derken DİSK Basın-İş Sendikası “150’ye yakın tutuklu gazeteci derhal serbest bırakılsın” açıklaması yapıyor...
Merhaba meslektaşlarım, gazeteci arkadaşların...
Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Ahmet Şık, Emre İper...
Aylardır içeridesiniz...
Ayaktasınız...
Diksiniz...
Onurlusunuz...
İçeride bile olsanız temel hak ve özgürlükleri savunuyorsunuz.
Ezilen güçsüzlerin sesisiniz.

***

Mario Luzi’yi sizin için okuyorum bu sabah...
“Ne ölür, ne doğar
ufalırken gök gürültüsünün homurtusu
gecenin yükseldiği şu an, baharın
uykuyu bölen beklenmedik muştusu...
... ... ... ...
Kuşak kuşak üstüne
insanlar: Yenilenler, sayrılığı
övüncüyle başaranlar, sancıyla
derinleşir çağlar, iç içe,
bir acıda, tek bir noktada
itiş tepiş zorluyorlar ve kara köprü
sızlanıyor, gıcırdıyor sütundan
sütuna son kemere doğru
ve bitki köklerinden uzanıyor meyveye.
... ... ... ... . .
Sancının üstüne götürüyorum elimi ve dinliyorum.
İlk gecesi baharın: Kabarmış,
paramparça varlıkla gelecek arasında.”
Biliyorum belirsiz günlerde zaman sapaklarında tutkuyu izleyen saatlerde hayatın ne olduğunu...
O acıyı...
Gözyaşını...
Özlemi...
Aşkı...
Bir güvence peşinde, tutunmak bir işarete.
Sancı bittiğinde düş kurmak çok zordur...
Bu mu o can çekişme, her ilkteki, o son bu mudur, her şeyin sonu?
Soluk dolaşan yüz hatlarında, uyarır seni gezinmeye çağırır, bir çağdan ötekine bütün geçişlerinle, çocuk çocuk, martı martı bulutunda çocukluktan ergenliğe, orta yaşa, yaşlılığa uzanan...
Acımızın ılık biçimisiniz sizler, sizler umudumuzsunuz bizim...
Bir çığlık oluyorsunuz bu acımasızlık duvarında...
Bir türkü...
Bir şiir...
Henüz yazılmamış bir öykü...
Artık güneşin kucağında esrik kuşlar yok. O nice kayıplar, ölümler çoktan unutulmuş.
Mayınlı tuzaklar...
İçimizi kavuran şehitlerimiz...
Sis gecenin içinde yükseliyor ağır ağır...
Uykularımız bölük pörçük...

***

Ölüm düşüncesi yoldaş bana, diyor şair. Yolumuz bildik yerlere doğrudur. Olgular oysa gerçek dışı.
Yaşama yardımcıdır mayıs sevdası.
Bin kez öğrendim bunu, unuttum bin kez...
Bana dönüyor sizden bana apaçık. Şimdi daha canlı, daha gerçek inan.
Benim cezam bu anın ötesinde sürmek.
Acımın ılık biçimi, sürmekte olan hayat...
Sancılıdır zaman, sancı verir. Zaman ki aydınlık bir kasırgada binbir çiçeğe dönüşür.
İnanılmaz sizi arıyor olmam sadece bir özlem değil, özgürlüğe açılan bir kapıda buluşmak...
Kendimizde olanı ya da hiç olmayanı beklemek gibi...
Olsun!
Dökül ey yürek, zaman ağacından...
Bunun bile bir anlamı var...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları