‘İş’in anlamını yeniden düşünme zamanı

06 Mayıs 2017 Cumartesi

Yaptıkları işin yararsız olduğunu düşünenlerin sayısı hızla artıyor. “Öyleyse ‘iş’in anlamını yeniden düşünme vakti” diyor uzmanlar. 2013 yılında Harvard Business Review tarafından yapılan bir ankete katılan 12 bin profesyonelin yarısı yaptıkları işin bir anlam ve önemi olmadığını ve kendilerini çalıştıkları şirketin misyonu ile özleştiremediklerini belirtmiş. 142 ülkede 230 bin çalışanla yapılan bir diğer ankete göre ise yaptıkları işten zevk alan ve anlamlı bulan çalışanların oranı sadece yüzde 13. Çok yakın bir tarihte İngilizler arasında yapılan bir araştırmaya göre de katılımcıların yüzde 37’si “işe yaramayan bir işte” çalıştıklarını düşünüyor. Tüm bunlar üzerinde düşünülmesi gereken veriler.
İşlerinin anlamsız olduğunu düşünenler ağırlıklı olarak sayıları hızla artan “danışmanlar, bankacılar, vergi danışmanları, yöneticiler vs.”. O zaman radikal bir şekilde işin tanımı üzerinde yeniden düşünmeliyiz, diyor uzmanlar. Ve ne yazık ki günümüzde işin tanımı sadece para ile ve ne kadar kazandığınızla ölçülüyor. Brad Pitt’in Dövüş Kulübü filminde söylediği gibi: Çoğu zaman biz “nefret ettiğimiz işleri yapıyoruz, böylece ihtiyacımız olmayan bir b...k’u satın alabiliyoruz”.
Peki, işinizin değerinin, maaşınızın boyutuyla değil, o işe yüklediğiniz anlam ve aldığınız mutluluğun miktarı ile de ölçülebildiği bir iş tanımı oluşturmak uzak bir hayal mi? Ne dersiniz?

Ucuz etin yahnisi: Geçici işçilik...
Veriler ilginç. 2015 yılı itibarıyla İspanya’da 15-29 yaş arası nüfusun yarısı geçici işlerde sözleşmeli çalışıyor. İtalya’da aynı yaş grubunun 5’te ikisi; Yunanistan’da 4’te biri. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 14.
Bu ne anlama geliyor? The Economist’e göre Kuzey Avrupa ülkeleri iş yerine daha çok çalışanı koruma eğiliminde. Böylelikle ekonomilerinin şok ve teknolojik değişimlere daha kolay adapte olmalarını sağlıyorlar. Güneyde işler işverenin insafına kalmış durumda. Hükümetlerin işe alım ve çıkarılmasını kolaylaştırıcı yasaları istihdama yeni katılan çalışanı etkilerken, kadrolu olup güvence altında olana pek dokunulmuyor. Örneğin İspanya’da inşaat sektörü krize girdiğinde geçici kadrolu işçilerin oranı 2007’de yüzde 32 iken 2009’da yüzde 25’e düştü. Yani en az hakka sahip olanlar ilk gidenler olmuş. Her ne kadar Avro bölgesinde işssizlik düşme eğiliminde olsa da genç işsizlik hâlâ çok yüksek: İtalya’da yüzde 35, İspanya ve Yunanistan’da yüzde 40’ın üzerinde. Her üç ülkede de sözleşmeli işçilerin oranı 2012-2015 arasında 3 puan arttı.
Peki, bir soru? Liberal ekonominin sesi The Economist bundan neden rahatsız? Çünkü insanların kısa süreli işlerde çalışması verimliliğin de önünde ciddi engel olduğu görüldü. Ne işveren kısa sürede işten ayrılacağını bildiği çalışanını eğitecek zaman ve enerji veriyor ne de çalışan yeteneklerini geliştirebilecek fırsatı bulabiliyor. Hükümetler de durumu değiştirecek reformları yapmaktan aciz. Sonuç: Düşük maaşlı güvencesiz geçici iş kimseye yaramıyor. İşveren verimi artıramıyor, gençler mutlu değil ve gözlerini yurtdışı fırsatlara dikiyor, ülke ekonomisi kalkınamıyor. Son söz: Ucuz etin yahnisi yenmiyor.

Bunları biliyor musunuz?
• Brexit yüzünden Almanya’nın en büyük bankası olan Deutsche Bank’ın Londra’daki 4 bin çalışanının işinin tehlikede olduğunu..
• Bloomberg’in Milyarderler Endeksi’ne göre, Fransa seçimlerinin Avrupa borsalarına getirdiği bahar havasıyla kıtanın milyarderlerinin bir günde 27.5 milyar dolar kazandığını..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları