Hikmet Çetinkaya

Ağıt: Mazgaldaki serçe...

11 Mayıs 2017 Perşembe

Bir ağıt daha çok “şey”dir aslında: Bir çiçeğin soluşunda bir taşın düşüşünde dile getirir; ve -nasıl danasıl da gelip geçtiği yılın...
William Stafford’un “büyük fırtınadan öncesi” bir ağıt olurken düşlerimizin bile tutuklandığı günler, haftalar, aylar ve yıllardır aslında.
Sönüp giden insanlıktır...
Onlar bizi terk ederken bazı şeyleri de götürürler birlikte.
Gün batımı...
Yıldızların doğuşu...
Özlem...
Demir sürgülü kapı...
Sabahları mazgaldaki serçe...
Uzun süre güneş tutulmasına benzer hayat oralarda.
Tüm uygarlık tarihi altüst olmuştur o sırada.
Bir acı...
Bir gözyaşı...
Hüzün...
Budur en kötü yanı hücrenin...
Dışarıda olup bitenleri, yaşananları günlük gazetelerden, televizyondaki haberlerden alırsın.
Düşünürsün...
Bir şeyler karalarsın.
“Bir tanyeri eşlik etseydi ölüme, ilk yaz gelseydi, aylardan mayıs olsaydı keşke...”
Yazdıklarını beğenmez yırtıp atarsın...
Yasalar gerekirdi bize; coşkulu insanları korumak ve kıran girmesini önlemek için dünyaya.
O kalabalık sokaklar...
O kaygı...
O denli özlemiştiki bahçede açan çiçekleri, o kayısı ağacını, kartoplarını, kırmızı gülleri...
Aklında şairin dizeleri:
“Sabahın ikisi: ay ışığı. Tren durmuş kırların
ortasında. Uzakta yanıp sönen ışıkları bir kasabanın,
Donuk donuk göz kırpıyorlar ufukta.”

***

İyimserliğin değil karamsarlığın sarmalında yaşadığımız günler geçiyor...
Şaibeli halkoylaması sonuçları...
Hukuksuzluk...
İşi gücü bırakıp kendisiyle didişen, “partimizin lideri değişsin” deyip birbiriyle didişen bir ana muhalefet...
Atatürk’e alçakça saldıran ahlaksızlar, sözde derin tarihle şaklabanlığın daniskasını yapıyorlar.
Kimse kimseye görünmüyor, tetikçiler ortalıkta cirit atıyor, kendileri gibi düşünmeyenlere tuzak hazırlıyorlar.
Adalet Bakanlığı, CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin istemi üzerine hasta tutuklu ve mahkumlara ilişkin verileri açıklıyor.
Cezaevlerinde 841 hasta, Adli Tıp Kurumu uygun gördüğü halde tahliye edilmeyi beklerken, 1086 hasta tutuklu ve hükümlü ise raporları kabul edilmediği için ölümü bekliyor.
Bakanlık verilerine göre, son beş yıl içinde cezaevlerinde 451 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirmiş.
Meslekten ihraç edilen akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça açlık grevinin 64. gününde...
Kimse onların seslerine kulak asmıyor...
Onlar ölüme gidiyorlar...
Gözlerimizin önünde bir ölüm yolculuğuna çıkmış iki insanımız.

İhraç edilen akademisyen ve öğretmenlerden bugüne dek intihar edenler de oldu.
Ey insanlık ses ver artık!

***

Hayatın sayfalarında dolaşıyorum.
Bir ağıt çok şeydir bunu çok iyi anlıyorum.
Sönüp giden insanlardır...
Gün batımı, demir sürgülü kapı, mazgaldaki serçe.
Yağmurlu bir gün...
Bir gülümseme...
Hasret...
Sevgi...
Aşk...
Umut...
Hepsi bir anda yüreğini doldurur insanın.
Devletin arazilerini yağmalayanlar, hazine alanlarını zilliyet yoluyla ele geçirenler dışarıdadır, temel hak ve özgürlükleri savunanlar içeride.
Bir çocuğun yüreğinin ağır ağır atışını dinlerken, düşsel bir yolculuğa çıkarsın.
Korkudan ürperirsin.
Sonra haykırırsın tüm gücünle:
“Anımsat bana yeniden yürüyelim
gizemli serüvenimizi. Erişelim
birbirimize, gülüşlere takılalım.
Yaşamın bittiği yere düşer
yolumuz belki.
Döner bakarız geriye, alabildiğine

o ilk güne.
Dokunurum sana-bir dünya kurulur ardından.
Yıldızlar başka bir yola akarlar.
Tükeniriz, ilk adıma döneriz.
Anımsat bana yeniden.”
Bak geceler saklanıyor, rüzgârın içinde. Ağaçlar kök salıyor vefaya...
İyi bak, göreceksin mutlaka...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları